cuma... pazar yani. dün akşamdan gelmeye başladılar. sabaha kadar hep geldiler. şemsiyeler açıldı, tezgahlar kuruldu, kamyonlar boşaltıldı. sesler, sesler... sonra sabahın köründen itibaren arı vızıltısı gibi daha da fazla sesler. sıcak, sıcaktan içi dağılan, içten eriyen meyveler, sebzeler, kokular, insanlar... eskiden top oynadığımız kocaman pazar yeri. hayatımın belli dönemlerinde burada dizlerim kanadı, kollarım çizildi, üstüm başım battı. birkaç yaz tam burada çalıştım da ben; dayıoğlunun manavı. poşetler, tartılar, bağrışmalar. başarısız da değildim sanırım. daha fazla yaz lokantada garsonluk yaptım; dedenin. şişler, tabaklar, bahşiş umutları, gece yarısı bardak yıkamaları...
garsonlarla anlaşamam, çok azını severim. ilk defa gittiğim bir yerde "sen ne yiyorsun burada" soruma hemen cevap vereni tutarım (geçen aynısını biraderimin de yaptığını gördüm. bazı şeyler kalıtımı da aşıyor demek). manavlarla fazla muhatap olmamaya çalışırım, "bu mal 3 gün önce geldi siktir et yaramaz sana" diyebilecek olanı bulmaya çalışırım. ama ikisi de zor bulunur. insan hayatta zor bulduğu şeylerin kökenlerini kavramalı...
cuma... pazar yani.
-Serik-
6 yorum:
pazara gitmeyi ve alışveriş yapmayı severim; pazarcılarla girilen kısa diyalogları da...küçükken,sürekli annemle pazara gitmekten kalan alışkanlık; geçenki evin önüne de pazar kuruluyordu, neyzen tevfik sok.
yeni gidilen bi yemek mekanında ben de benzer soruyu sorarım. "ilkkez geliyorum buraya, ne önerirsiniz..."
bi ses etsen, fean olmaz.
sevgili d.e.,
ses... ama "sen ne yersin", "ne önerirsin"i aşan bi sorudur. tabii riskleriyle, onun kuyruk yağı beğenisi sana gitmeyebilir.
sevgi..
"insan hayatta zor bulduğu şeylerin kökenlerini kavramalı"
evet hepsini işte..
küçümsememeli de mesela o şeyleri di mi..
kıymetli sherlotte,
kanımca küçümseme iki nedenden kaynaklanabilir:
birincisi kendini bilmemekten. zira kendini bilmeyen kendi yüksekliğini de bilemez ya işte.
ikincisi kendini bilmekten. zira kendini bilen, ne mal olduğunu kavrayan sahici bir kıyaslama yapabilir. burada yanılgı yoksa ya "ben daha iyiyim, ben daha iyisine layığım" durumu olur ya da lüzumsuz bir nefret duygusunun yarattığı bir "sizden nefret ediyorum" halleri, ki ergenlik bunalımlarındandır esasen.
hasılı, "insan hayatta zor bulduğu şeylerin kökenlerini kavra[dıktan]" sonra onların hiçbirini küçümsemez. takati yeter mi orası da şüphelidir zaten.
yaşarken öğreniyoruz ve öğrendiğimiz kadar yaşıyoruz... yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı başkalarının da yapmış olması insana farklı bir huzur veriyor...
Yan tarafta Minima Moralia'yı görünce pek bilinen bir pasajını buraya alıntılayasım geldi; ki kannımca ilgilidir:
"Tek sorumlu davranış biçimi şu olabilir: Kendi bireysel varoluşumuzu bir ideolojiye dönüştürmekten kaçınmak ve özel yaşamımızı da en alçakgönüllü, en iddiasız ve en gürültüsüz biçimde sürdürmek. Ama iyi yetişmiş olmanın bir gereği olarak değil, bu cehennemde halen soluyabilecek havayı bulabiliyor olmanın utancından ötürü"
Yorum Gönder