23 Eylül 2016

"e güzel..." değil, hiç değil

ne yazayım? sabahın köründe arayıp "kalk, geliyorum, kapının önüne çık 10 dakikada" demelerine kızmaktan bir zaman sonra vazgeçtiğimi mi, birlikte işe gelmeyi en çok arabada yalnız ikimiz varken sen müziği sonuna kadar açarken sevdiğimi mi, aşağıdan arayıp sadece "gel" demelerine hiç bekletmeden uymayı aslında kendi içimde bir kural haline getirdiğimi mi?

ne diyeyim? "iyi müzikten anlardı, sıkı rockçıydı aslında, hatta jan garbarek'i bile sesi kökleyip dinlerdi" mi? "çok kral adamdı, çok başka adamdı, onu tanımayanlar kendilerini şanssız saymalı" mı? "bir iş bir an önce hallolsun ister, imkansızlıkları umursamazdı hiç" mi? "nezaketin kitabını yazmıştı" mı?

neden söz edeyim? mesela aslında ne kadar çocuk olduğundan mı? kitaro konserine bilet ayarlayıp, bir metin yazıp, google translate ile japoncaya çevirip, biletle birlikte bir zarfa koyup, bana gönderip, "lan bu nereden çıktı, ne diyor" diye beni dört döndürdüğünden mi? arada dellenip, masanın üzerinde eline geçen ne olursa -tabii acıtmayacak şekilde- bize fırlatmandan mı? gülmediğinde herkesin bir şeylerin ters gittiğini anlayacak kadar güleryüzlü olduğundan mı? sarayburnu'ndan denize girdiğinden mi? beykoz genci olduğundan mı? fırlamalıklarından nasiplenmemiş kimse olmadığından mı? bana aldığın kocaman nazarlıklardan mı, hediye ettiğin -arada bizzat doldurduğun- "muhtar çakmağı"ndan mı?


peki, ne yazayım? en yakası açılmadık lafları sadece sana söylebildiğimi çünkü sadece senin kavrayabileceğini bildiğimi? seninle "düşük zevklerin" insanı olmaktan acayip hoşlandığımı? sen öğreten adamlık yapmazken senden hiç anlamadan bir sürü şey öğrenmiş olduğumu fark ettiğimi? beni, bizi ne kadar kolladığını çok iyi bildiğimi? tam da fotoğraftaki gibi ağzının içine baktığımı? seni çok sevdiğimi?


ne yazayım, ne diyeyim, neden söz edeyim hiç bilemiyorum. şu halimi görsen bana kızacağını biliyorum ama; yıllar önce yurt dışından gelen kitap kolilerinin birinin içinden çıkan, kitaplar hırpalanmasın diye koliye doldurulmuş pamukları bana verip "sakla bunları, ölünce lazım olacak" demiş adamsın.

hasılı kelam Nihat Tuna, çok acayip bir adamdın sen. dünyadan geçişin de emin ol, acayip ve şahane oldu (düşün ki onca zaman aslında bir tür "görünmeyen adam"ken ölünce en çok konuşulanlardan oldun). çünkü dokunduğun herkese sadece iyilik bıraktığını gördük, anladık...

fakat şu da kesin Nihat Tuna: "e güzel" derdin ya hep, bu hiç güzel olmadı, hiç...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...