08 Aralık 2010

düşmanını tanı-2

ne idiğü belirsiz adamlardan değil, nereden gelip nereye gittiğini iyi biliyor: öğrencileri "patolojik vaka" olarak görürken de, "ah başkanım ahh" diye ağlayıp Muhsin Yazıcıoğlu için " Türkiye'nin açık duran temiz sayfalarından biriydi" yazarken de, Tansu Çiller'e danışmanlık yaparken de (ki "devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir" sözünün de onun icadı olduğu söyleniyor, kendisi reddediyor tabii), 7 TİP’linin öldürüldüğü Bahçelievler katliamı hükümlüsü Haluk Kırcı'yı cezaevinde ziyaret edip "paspas" olurken de (linkte sonlara doğru, "Ricacı" arabaşlığı)...


Mümtazer Türköne gibi "mühendislik harikası" çok insan biliyoruz; "düşünen adam" pozlarıyla uzaklara dalıp giden, afili duruşlarla geçmişin bütün pisliğinden sıyrıldığını sanan, "akil adam" hallerini üzerlerine oturmayan bir ceket gibi yanlarında taşıyıp duran... oysa onları vakti zamanında ceketsiz görenler çok iyi biliyor: "Artist o artist!"


"Sanığın ÜGD yönetim kurulu üyeliğine seçildikten sonra illegal çalışma yaparak masa teşkilatının kurulmasında etkin rol oynadığı, yönetici olarak faaliyeti sevk ve idare ettiği,  MHP Gençlik kollarında ele geçen mavi plastik harita metot defterinde, sanığın tuttuğu gece nöbetlerine ilişkin el yazısı ile notlar bulunduğu, 7.10.1977 tarihli notunda (Saat 05.00 civarında komünistlerin oturduğu bir kahve dinamitlenmiş, bizim arkadaşlardan Selim Türkmen yakalanmış, diğerleri aranıyor. Gençlik kollarına bildirildi) denilmektedir. 10.10.1977 tarihindeki nöbetindeki notunda ise kendi el yazısı ile (Keçiören’de komünist öğretmenin evi taşlandı. 4 arkadaşımız şubeye götürüldü) notu bulunmaktadır. Sanığın örgütün amacı doğrultusunda yayınlar yapan Genç Arkadaş dergisinin sorumlusu olduğu, eğitim masasında görev aldığı ve Anayasal nizamı cebren değiştirmeye teşebbüs suçuna feran iştirak ettiği anlaşılmıştır."MHP-Ülkücü Kuruluşlar davası iddianamesi ve savcının esas hakkındaki mütalaasından

---------
düşmanını tanı-1

06 Aralık 2010

"garson aranıyor"


garsonlar ve taksi şoförleri... bu iki meslek erbabıyla da anlaşamamam, bu iki meslek erbabından da hazzetmem.

taksicileri sonraya bırakalım, garsonlarla anlaşamamam küçüklüğüme dayanır herhalde. yazları dedenin "Akdeniz Lokantası"nda servis de yaptım komilik de, bulaşık da yıkadım ocak da yelledim, rakı da servis ettim teybe kaset de koydum. işin özünü temelden bilirim: müşteri istemeden masaya gelecek şeyler, müşteri isteyince anında gelecek şeyler; dükkan ne kadar kalabalık olursa olsun müşterinin görüş mesafesinden kaybolmamak ama onu rahatsız da etmemek; ona kendisini dükkandaki özel adam gibi hissettirebilmek, bunu yaparken "bahşiş bekliyorum hee" duygusu vermemek; lüzumsuz gevezelik etmemek, çocuk da olsan cıvıklığa meyletmemek...

ezeli garson beğenmeme, garsona gıcık gitme halimle yanımdakileri hep huzursuz ederim bir yere gittiğimizde. onlar bilmezler ki, huzursuzluğun kaynağı ben değilim bizzat o garsonun kendisi. onlar bilmezler ki, cıvıklığın, işini doğru yapmamanın en göze battığı iş garsonluktur. onlar bilmezler ki, çoğu garson işini ciddiye almaz.

oysa bunların çoğunu bilen garsonlar mücadeleye neredeyse hep, yanımdakilerin bana söylediği "sen de garson beğenmiyorsun" lafıyla başlamanın üstünlüğü içindedirler. bu üstünlüğü mücadele sonuna kadar götürebilen azdır zaten. ki o azınlıktan birine denk gelince takdir etmediğimi söyleyen kendini bilmezdir.

yalan yok, garson sevmem. ve fakat benim için huzursuzluk kaynağı olmayan; cıvık değil, neşeli bir ciddiyet gösteren; işini ciddiye alan garson benim garsonumdur. sevmenin ötesinde bağlanırım. öyle kpss'den 50 ve üstü almasına, yabancı dil bilmesine, atletik olmasına falan gerek yok...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...