31 Ocak 2015

Bana Milli Mutabakatın Fotoğrafını Çekebilir misin?

19 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine bir haber düştü; dikkat çekmeyecek gibi değildi ama, memleket gündemi malum, şöyle bir konuşulup geçildi. Çok değil on gün kadar sonra, 28 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine başka bir haberle birlikte muhtelif fotoğraflar düştü; özellikle fotoğraflar dikkat çekmeyecek gibi değildi, nispeten biraz daha fazla konuşuldu üzerine. Hak ediyordu; hakkını vermeyi deneyelim.
19 Ocak tarihli haberle başlayalım: Ergenekon davası nedeniyle hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunan Doğu Perinçek’in yasağın kaldırılması için yaptığı başvuruyu inceleyen mahkemenin, hem de oybirliğiyle, Perinçek’i haklı bularak yasağı kaldırdığıydı haber. Böylece Doğu Bey, 28 Ocak’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülecek duruşmasında bizzat yer alabilecekti. Mahkemenin gerekçesi de zaten Strazburg’da görülecek bu davaydı: “Sanığın AİHM'deki duruşmaya katılması şahsi bir durumdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ermeni olayı hakkındaki tez ve savunmalarını da yakından ilgilendiren bir husustur...”
Peki bu dava neydi? Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de çıkarılan "Ermeni soykırımının inkâr edilmesini yasaklayan" yasanın yürürlüğe girmesinin ardından bu ülkeye gitmiş, verdiği muhtelif konferanslarda, yaptığı konuşmalarda Ermeni iddialarını reddeden konuşmalar yapmıştı. Bunun üzerine hakkında dava açılmış, yargılanarak İsviçre tarafından 90 gün hapse mahkûm edilmişti. Perinçek konuyu AİHM’ye taşıdı; AİHM’de bu sefer İsviçre’ye mahkûmiyet kararı çıktı.  Bu karara karşı İsviçre boş durmadı tabii, temyiz başvurusunda bulundu. Temyiz başvurusunu kabul eden mahkeme, davanın Büyük Daire tarafından görülmesini kararlaştırdı. 28 Ocak’taki, "Perinçek’in şahsi durumundan ziyade Türkiye’yi yakından ilgilendiren duruşma", bu duruşmaydı.
28 Ocak’ın haberi işte buydu ama fotoğrafı şüphesiz Egemen Bağış, Deniz Baykal ve başka milletvekillerinin de bulunduğu Türkiye’den bir heyetin topluca aynı karede gözüktüğü, gülümsedikleri fotoğraf...
İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!
Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.
Facebook’ta gazeteci Mustafa Mutlu’nun okurları tarafından açılan, kendisinin de "izleyip okurlarıyla buluştuğu" bir grupta, Mutlu’nun Strazburg notları var. Diyor ki, "Egemen Bağış’ın Baykal’ın sağından ayrılmaması, ikilinin zaman, zaman içtenlikle sohbet etmesi de ilginç görüntüler arasındaydı". Hatta yine Mutlu’nun yazdığına göre AKP heyetinden Bağış, CHP heyetinden Haluk Koç’la duruşmaya verilen arada sohbet ederken, "Doğu Perinçek, burada Charlie Hebdo" demiş! (link)
Milletvekillerinin, heyetlerin, bayrakçı Türklerin Strazburg’da bulunma sebebi ağırlıkla "100 yıllık yalanı bitirmek için" olarak tarif edildiğine göre buradaki esas meselenin Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkını savunmak olmadığı, en azından bunun ikinci planda kaldığı ortada. Nitekim Yeni Akit, Perinçek’in genel başkanı olduğu İşçi Partisi’nin genel başkan yardımcısının görüşlerini tam da bu bağlamda yayımlıyor (Şaşırmayın! Evet, Yeni Akit! "Milli mutabakat" dedik ya):
"‘Soykırım Yalanı Fransa’da Tarih Oldu’ - … Mustafa Güleç, ‘Sayın Doğu Perinçek ve avukatlarının güçlü delilleri ve savunmaları karşısında emperyalist bloğun söyleyeceği bir şey kalmadı. Dolayısıyla 100 yıllık Ermeni soykırımı yalanı Fransa’da ayaklar altına alındı, çiğnendi, tarihe karıştı’ diye konuştu. Güleç, ülkenin bağımsızlığından yana olan tüm milli güçlerin bu milli davada tek vücut olduğunu ifade etti." (link)
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz değil mi? Perinçek’in ifade özgürlüğünü savunmak, inkâr yasalarına karşı olmak "tek vücut" olmakla o kadar iç içe geçiyor ki, insan en hafif tabiriyle nerede duracağını şaşırıyor. Bir ulusa devlet gücüyle yaşatılan acılar, tehcir, insanların yerinden yurdundan olması, katledilmesi "milli dava" karşısında o kadar görünmez oluyor ki, insan en hafif tabiriyle üzülüyor. "Solcuyum" diyeninden "sağcıyım" diyenine öyle bir "mutabakat" sağlanıyor ki, en hafif tabiriyle "Bu kadar da olmasın" diyorsun, "kafalar bu kadar da karışık olmasın."
Şaşırıyorsun, üzülüyorsun, "bu kadar olmasın diyorsun" da sonra çok değil yine 10-15 gün öncesini hatırlıyorsun. Misal, CHP, Agos gazetesinin bulunduğu Ergenekon Caddesi’nin adının Hrant Dink Caddesi olarak değiştirilmesi yönünde kanun teklifi veriyor (link). "Ne güzel" demeye kalmadan, CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı, CHP’li milletvekillerinin Hrant Dink anmasına “Yüzleşin Hrant’la, Soykırımla!” pankartının arkasında katılmasına tepki göstererek disipline gönderilmeleri için dilekçe veriyor (link). "Haydaaa" derken, CHP İlçe Başkanı, "O başvuru bireyseldir, biz kendisiyle aynı görüşleri paylaşmıyoruz" diyor (link)... Sağı zaten bir yana koyalım, sadece CHP’de değil, sol olduğu iddiasındaki başka bir sürü insanda da, partide de, harekette de, başka bir sürü konuda da bu tahterevalli böyle inip inip kalkıyor. Çünkü hadi sağ neyse de, aslında bir türlü "yeter yahu" denilip, silkelenip atılamayan bir "zihniyete", bir "bakış açısına" kilitli kalmış durumda sol olduğu iddiasını taşıyanlar da.   
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz. O kare bir devletin zihniyetidir, anlayışıdır! Yüce devlet geleneğimizi, şanlı ecdadımızı sergilemek üzere merdivene dizilen 16 eski Türk devletinin askerleri yerine o karedekileri de dizebilirsiniz mesela, sırıtır mı? Zira sol da olsa, sağ da olsa üzerinde "milli mutabakata" varılan; bir türlü yüzleşilemeyen, belki de yüzleşilmek istenmeyen; oysa çok bile değil biraz silkelense epeyce ferahlayacağımız, Türkiye toplumunun yakasına yapışıp kalmış, inatçı izlerin resmidir o kare. Ne yazık ki... Türkiye’de oyuncu George Clooney üzerinden konuşulan, çeşit çeşit "galeriler" açılan avukat Amal Clooney’nin fotoğraflarından çok daha önemlidir. Ne yazık ki... 

19 Ocak 2015

seyir defteri-aralık 2014




Kış Uykusu (2014): 8/10

The Salvation (2014): 6/10

 The Expendables 3 (2014): 5/10

 The Guest (2014): 6/10

 A Christmas Carol (2009): 7/10

 Guardians of the Galaxy (2014): 6/10

 Redirected (2014):  4/10 

 [REC] 4: Apocalypse (2014):  6/10 
 
Terminator Salvation (2009):  4/10 

Million Dollar Baby (2004):  7/10 

The Equalizer (2014):  7/10 

Gone Girl (2014):  7/10 

Teenage Mutant Ninja Turtles (2014):  5/10 

St. Vincent (2014):  6/10 

Chef (2014):  6/10 

The Babadook (2014):  6/10 

Wedding Crashers (2005):  5/10 

Ümmü Sibyan: Zifir (2014):  4/10 

Dracula Untold (2014):  5/10 

Jessabelle (2014):  5/10 

If I Stay (2014):  5/10 

Into the Storm (2014):  6/10 

How to Train Your Dragon 2 (2014):  7/10 

Paris-Manhattan (2012):  6/10 

The Possession of Michael King (2014):  7/10 

Dawn of the Planet of the Apes (2014):  5/10 

Owning Mahowny (2003):  6/10 

Bedevilled (2010):  5/10 

Dead Man's Shoes (2004):  7/10 

Lucy (2014):  5/10 

Begin Again (2013):  6/10 

Transformers: Age of Extinction (2014):  4/10 

03 Ocak 2015

"Hoş Geldin Bebek Yaşama Sırası Sende..."

Jacque Emery-Tekani adını duyduğunuzu sanmıyorum: Paeroa-Yeni Zelanda’dan Jack McLaren ve Nikita Metekingi Tekani’nin kızları. Çiftin üçüncü çocuğu olarak doğdu.
Aaron’u da duymamışsınızdır: Bijay ve Nanuka Shahi çiftinin oğlu, Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaletinin başkenti Sydney’de bir hastanede doğdu.
Peki, Zeljko ve Giani Jokic çiftinin ilk çocukları Maya'yı? Söyleyeyim, pek tatlı bir kız; Manchester'daki bir hastanede açtı gözlerini dünyaya. Tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelmiş olması bir şey değiştirir mi?
Bebek Ogechukwu, 2.5 kilo ağırlığında, Nijerya-Lagos’ta doğdu. Bu aralar herkes doğumun nasıl olduğunu merak ediyor ya, not düşelim, sezaryenle değil normal doğumla geldi dünyaya! Hong Konglu Amie ve Ka-ho Chan çifti, güzel kızlarının doğmasını 12 gün sonra bekliyorlardı; erken geldi. Annesi, “Doğum tarihini kendisi seçti” diyor. Dalal Saleem-Jassim Mohammed çiftinin oğulları Bahreynli...  
***
Bu, isimli, henüz isimsiz çocukları daha tanımıyoruz ve fakat onlar da dünyayı tanımıyorlar. Çünkü hepsi yeni doğdular! Hepsi “2015’in ilk bebeği” haberlerine konu oldular, ki aslında onlar sadece kayıtlara geçenler; çoğunlukla hastanelerin reklamlarını yapmak/yaptırmak için haber olmuş bebekler. (Nitekim ABD’nin birçok yerinde hasta mahremiyeti, güvenlik gereği hastanelerin “ilk bebek”le ilgili kayıtları yayınlaması, haber yaptırması yasaklanmış).
Fakat bu yeni doğan bebeklerin hiçbirinin yanında söz konusu ülkelerin sağlık bakanı bitiverip, “Oh, oh pek güzel. Annelik kariyeriniz hayırlı olsun. Aman, bir başka kariyeri merkeze almayın. Ama normal doğumu merkeze alın. Baba, sana da aferin koçum, üçüncü çocuğu yapmışsın, demek ki söz dinliyorsun” demedi. Bunların dendiği ülke tabii ki, şanlı Türkiyemiz; “sözde” yeni yılda İstanbul’da doğan ilk bebek Meryem Azra’yı ziyaret eden bakan aynen bunları söyledi.
***
Devletlerin, hükümetlerin insanların yatak odalarına müdahale eden tavrı sadece Türkiye’ye özgü değil, bunu biliyoruz. Yeni bir şey de değil aslında. Zira Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfus artışını teşvik için yapılmış yasal düzenlemeler var (Misal 1965’te kaldırılıncaya kadar Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda “Bu kanunun neşrinden sonra berhayat çocuğu altı veya altıdan fazlaya baliğ olan kadınlara Devletçe mükafatı nakdiye verilmesi için her sene Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti bütçesinde bir faslı mahsus açılır. Arzu edenlere nakdi mükafat yerine ihdas edilecek bir madalya verilir…” maddesi yer alıyordu, halk arasında Yol Vergisi olarak bilinen 1525 sayılı Şose ve Köprüler Kanunu’nun 9. maddesi beşten fazla çocuğu olanları vergiden muaf tutmuştu ya da "Bekârlık Vergisi" için yapılan uzun tartışmalar epey uzun zaman gündemde kalmıştı).
Her dönemi kendi içinde değerlendirmek gerek şüphesiz. Ne var ki, memleketimizde bir zamandır doğru tartışma zeminlerini kolaylıkla kaybediyoruz sanki. Bugün yaşananları "Cumhuriyet’in ilk yıllarında da böyleydi" diyerek ele almak nasıl mümkün değilse salt muhafazakârlık, İslâmcılık eksenine oturtarak tartışmak da aslında kolaycılığa kaçmak. Zira bunlarda haklılık payı olabilir olmasına ama olan bitenin bir yandan da neoliberal politikalarla çok yakından alakası var. Bir tür "gözetim-denetim toplumu"nun tekrar tekrar üretilmesine vesile olması da cabası. Nitekim Seda Saluk, yaptığı görüşmelerle geliştirdiği "Üreme Politikaları Üzerine Bazı Notlar: Sağlıkta Dönüşüm Programı Aile Hekimliği ve GEBLİZ Sistemi" başlıklı yazısında bunlardan etraflıca söz ederek şöyle diyor: 
Doğurganlığı ve çocuk sayısını artırmayı hedefleyen politikaların kanımca muhafazakârlık tartışmalarına hapsedilmemesi gerekiyor. Bu politikalar, hem devletin ve hükümetin çekirdek aileyi merkezine alan nüfus politikalarıyla hem de emeğimizi ve bedenlerimizi yeniden düzenlemeyi hedefleyen neoliberal politikalarla yakından ilişkili. Pronatalizmin [kabaca, "doğum yanlısı" – K.K.] sağlık hizmetlerindeki izdüşümlerinin de sağlık sisteminin içinden geçtiği neoliberal reform süreçlerinden ayrı okunamayacağını düşünüyorum.
Sağlık Bakanı’nın, adını koyalım, saçmalamasını, tabii ki dert etmek gerekiyor. Tabii ki kendisi bir zihniyetin temsilcisi. Tabii ki o zihniyet kendi içinde çok problemli, kadını adeta salt bir "kuluçka makinesi" olarak, bir araç olarak görüyor. Ve fakat buna dair iki çift laf ederken, cinsel sağlık ve özgürlük mücadelesini bir bütün olarak neoliberal projeler ve dönüşümden; kadın emeğine dair tartışmalardan; devletin sözünü dinleyen, "makbul vatandaş" olarak görülen erkeklerden; kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklarından, sağlıklarından; kadına yönelik şiddetin varlığından; genel olarak sağlık politikaları bağlamından koparmak pek de artı yazmıyor. Tam tersine birilerinin istediği gündemi, kutuplaşmayı konuşmaktan öteye gidemiyor mevzu. Biraz da bu yüzden değil mi mesela, Urfa’da doğan "yılın ilk bebeği" Suriye asıllı İbrahim Halil Salih’in, babası Muhammet’i Suriye’deki savaşta kaybettiği için, babasız doğduğunu neredeyse hiç konuşmayışımız?... 
***
yenidoganlar
Yeni yılda doğmuş ilk bebek kim tam olarak bilmek asla mümkün değil. Jacque Emery-Tekani, Aaron, Maya, bebek Ogechukwu, Bahreynli, Hong Konglu, İbrahim Halil Salih, Meryem Azra... Anasına babasına, milliyetine, dinine bakmadan bunlardan hangilerinin insanlık tarihinde, dünyada bir iz bırakacağını, hatta belki de dünyayı değiştireceğini de! Bu bebeklerin, büyüdükçe, dünyayı tanıdıkça onu daha iyi bir yer haline getirmek için mücadele etmelerini temenni edebiliriz ama. En iyisi -onlara daha iyi bir dünya bırakabilmek için mücadele etmeyi de unutmadan tabii-, her yeni doğan için her anne-babanın istediğini, "sağlıklı ve mutlu bir hayat"ı dilemek onlara. "Hoş geldin bebek, yaşama sırası sende" demek... 
"hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma
            ince hastalık yürek enfarktı kanser filan
işsizlik açlık filan
tiren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını
            kuraklık falan
karasevda ayyaşlık filan
polis copu hapisane kapısı falan
senin yolunu gözlüyor atom bombası falan
hoş geldin bebek
yaşama sırası sende
senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm filan.
(10 Eylül 1961, Laypzig)"
                                                                       Nâzım Hikmet
------------------------------------------------------
- Kıymetli Aksu Bora, bir müneccim gibi, annelik ideolojisi, kariyer, zamanın ruhu üzerine 15-20 gün önce yazmıştı "İçimde Kim Vardır, Bir Bilebilsem" başlıklı yazısında.
- Meraklısı Birleşmiş Milletler’in 2013 dünya üreme/doğurganlık raporunu görmek için şuraya bakabilir: http://www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/fertility/world-fertility-patterns-2013.pdf  (Hemen arayacaklar için kestirme söyleyeyim, Türkiye, soldaki tabloda alttan 13. sırada yer alıyor.)   
ps: Birikim-Haftalık, 03.01.2015

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...