30 Mart 2010

"manyak mısın oğlum"

bugün mezarına toprak atarken "Alp abi sağol" deyince ya da "abi süper başlık bulmuşsun" deyince "manyak mısın oğlum" deyişi geçip durdu aklımdan...

***

Ankara'dan getirilip odaya atılmış iş bilmez çömeze, kendilerine "çekilin siz kenara" denilmesine rağmen, hiç arıza yapmadı. birbirimizi tarttığımız kısacık zamandan sonra da işler yürüdü gitti. zaten bilmiyor muyduk birbirimizi?

ukalalık yapmışımdır mutlaka ama ne ben ona, ne o bana "şöyle olacak" demedik hiç. "şunu şöyle mi yapsak" dediğimde "yeni bir şey bu, hemen hemen yapalım" diye atlamışlığı; olmayacak bir şeyse bile oldurmaya çalıştığı -en azından öyle göründüğü-, gönlümü kırmamaya çalıştığı çoktu. ben de hep aynı şekilde davranmaya çalıştım. isyankar değildi özünde, bilakis gayet uyumluydu. fakat arkasında durunca sadece kendini sanat yönetmeni sananlara karşı değil, "nba'i ne diye koyuyorsunuz bu sayfaya kim okuyor bunu" diyen, her boktan olduğu gibi spordan da anladığını sananlara karşı da desteğini atardı.

sayfaya fotoğraf yerleştirmeyi, -bugün hala yarım yamalak hatırladığım- mac kullanmayı bana hep o öğretti. maça kaldığımız günler oturup tek başına sayfayı çatışını, yıkıp yeniden yapışını görmüşlüğüm de vardır; işin temelinden geliyordu çünkü. hafızasının gücü "ulan" dedirtmişti bana: sadece bill shankly'nin liverpool'unun, brian clough'un nottingham'ının tüm kadrosunu değil, misal 1976'da hit olmuş bir şarkıyı da bilirdi.

(Coşkun Çelik arşivinden, acetobalsamico)

Alp abiyle nereden baksan 6 ay o kümes gibi, penceresiz, daracık odada sabahtan akşama birlikte çalıştık. karadeniz büfe'den "karışık"lar yedik, 2-3 defa içtik. kapıldığı kopmuşluk halinden çıktığını pek görmedim ama. biraz da bundan, söz verip verip bir türlü tekrar yazmaya başlamadı. ne yapsam bir yazının ötesinde yazdıramadım ona tekrar. halbuki, yaşarken arasa muhtemelen telefonuna çıkmayacak, yine de sağolsunlar, cenazesinde görünen "önemli yerlere gelmiş" adamların alayından da iyi gazeteciydi özünde; parlak olmayı tercih etmedi. ben onu böyle bildim, sevdim. onun da beni sevdiğini bilirdim.

ne iyi olmuş da fazla fazla 15 gün önce karadeniz büfenin önünden geçerken aklıma düşmüşsün aramışım seni, duymuşum sesini. iyi ki çalışmışız birlikte.

***

kim ne derse desin, Alp Can, hayatta bir şey olmuştu bana kalırsa. ama bir kez daha anladım, ne olursa olsun, hayatta hiçbir şey olamayacaksan "güzel bir adam" olacaksın...

18 Mart 2010

kelime peşinde

sabah balkona çıktığımda, parktaki üç kişiye bakarken geliverdi cümle: "parklarda oturan insanlar kafalarındaki sonsuzluğu kimseyle paylaşmazlar."

yüksek sesle okununca şiiri de var. zaten "parklarda oturan insanlar" ve "kafadaki sonsuzluk" kalıpları eski bir hikayeden, romandan çıkmış gibi hissettirdi. güzel bir giriş cümlesi olur. o zamandan beri her çıkışımda, yeni bir versiyonu üzerinde düşünüyorum.

- parklarda oturan insanlar kafalarındaki sonsuzluğu kimseyle paylaşmaya yanaşmazlar.

- parklarda oturan insanlar kafalarında yakaladıkları sonsuzluğu kimseyle paylaşmaya yanaşmazlar.

- parklarda oturan insanlar, bir an için bile olsa kafalarında yakaladıkları sonsuzluğu kimseyle paylaşmaya yanaşmazlar.

- parklarda oturan insanlar, bir an için bile olsa, kafalarında yakaladıkları sonsuzluğu kimseyle paylaşmak istemezler.

03 Mart 2010

tramvayda başka sahada başka dışarda başka ...


tramvay daha durağa yanaşmadan içeriyi kesmeye başlayıp, tramvayın duruşuyla birlikte içeri atlayan, herkesleri yararak gözüne kestirdiği boş koltuğa ulaşma çabasına girişen kadın-adam tipi var hayatta. sadece ben gördüğüm için değil, böyle bir şey var.

o kadın-adam tiplerinin hayattaki yerleri, beklentileri, sevinçleri, üzüntüleri neye tekabül eder bunu tam olarak anlamak isterdim. zira bunu anladığım gün "komple bir insan" olmak diye bir şey var mı onu anlamış kadar olurum gibi hissederdim herhalde. çünkü "sahada kasap futbolcu ama dışarda melek gibi adam" lafına inanmam ben.

toplu taşıma araçları insan gözlemek için mühim mekanlardır...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...