03 Temmuz 2010

penaltı: bir düello, bir yüzleşme anı…

blog futbol blogu falan değil, öyle olmasın da isterim. eski-yeni yazıları yayımlama yeri de değil, öyle de olmasın istiyorum (yazılar için ayrı blog mu açmalı yoksa? bugüne kadar kaç yazı yazdım sahi?). beri yandan işte öyle şeyler oluyor ki, "ben bunu yazmamış mıydım yahu" diyorum, dönüp bakıyorum, sahiden de öyle. hal böyleyken buraya koyup tekrar tedavüle sunmak, az çok hissiyatımı anlattığı için manalı.

word kayıtları, bu yazıyı 21 Eylül 2004'te yazdığımı söylüyor. mecra Birgün'dü. Hakan Şükür'ün kaçırdığı bir penaltı üzerine yazdığımı da hatırlıyorum, bakınca onu da netleştirdim: "19 Eylül 2004/ Beşiktaş-Galatasaray maçının 57. dakikasında sarı-kırmızılı takım penaltı kazandı. Hakan Şükür topu direğe nişanladı, maç 0-0 bitti."

"Uruguay'a karşı temdit penaltısını kaçıran Gyan kardeşimiz golü atsaydı..." artık hepsi boş laf işte... penaltı bir düello işte...

---------
PENALTI: BİR DÜELLO, BİR YÜZLEŞME ANI…

7 metre 32 santimetreyi bir anda gözünüzün önüne getirebilir misiniz? 2 metre 44 santimi? 11 metreyi? Kuşkusuz pek zor. Öyleyse biraz yardımcı olalım; futbol kale direklerini düşünmek daha kolay olsa gerek! Futbol oyun kurallarına göre direkler arasındaki mesafe içten 7.32 metre, üst direğin alt kenarının yerden yüksekliği 2.44 metre. Her iki direkle üst direk, en çok 12 cm ve aynı kalınlıkta olmalı. 11 metre ise penaltı noktasının kale çizgisine uzaklığı.

Penaltı, seyredenler için her zaman kolay gözükür. 11 metreden, neredeyse 8 metrelik devasa kaleye topu sokmak mesele değilmiş gibi gelir. Tam da bu yüzden penaltıyı “tutan” kahraman olurken, “atamayan” için dünya kararır. Oysa atan da, tutan da yalnızdır penaltı anında…


***
İrlandalı bir kaleci, William McCrum; kalenin uzağında, gollük pozisyon yaratması düşünülemeyecek bir noktada yapılan faullerle, kaleye çok yakın noktalarda yapılan faullerin aynı şekilde değerlendirilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Hemen hemen bir yıl süren mücadelesinin ardından, ceza sahası içinde yapılan faullerin sadece bir oyuncunun ve kalecinin birbirlerine 11 metre uzaklıkta karşı karşıya kalacakları penaltı kuralı ile cezalandırılmasına karar verildi.

1891’de, bir Aston Villa-Stoke City maçında, tarihe geçecek an yaşanır: Stoke, Villa karşısında 1-0 yenik oynamaktadır, maçın bitimine iki dakika kala hakem tarihin ilk penaltı kararını verir. İtirazlar, tartışmalar (elbette penaltıya itiraz ilk penaltı kararıyla başlamıştır)… Bu sırada topu kapan Aston Villa kalecisi, topu saha dışındaki ağaçların arasına atar. Bitime sadece iki dakika kalmıştır ve o zaman henüz “duraklama dakikalarını oynatmak” kuralı yoktur! Hakem saatine bakar, top aranır, hakem bakar, top aranır... Lâkin, hayır, bulunamaz ve böylece tarihteki ilk penaltı atışı yapılamamış olur! “Temdit penaltısı” denen, maç bitmiş olsa da penaltının atılacağı kuralı da böyle doğmuş olur.

Türkiye liglerinin ilk penaltısı da gol getirmemiştir. 25 Şubat 1959’da Karagümrük-Vefa maçında, Karagümrüklü Kadri’nin kullandığı penaltı Vefa kalecisi Baskın tarafından kurtarılır. 15 Mart’ta ise Fenerli Lefter, penaltı atışını Beykoz ağlarına yollayınca Türkiye liglerini ilk penaltı golünü atmış olur.
***
Futbolun büyük heyecanlarından birisidir penaltı. Devasa bir kale önünde karşı karşıya durmuş iki kişi. Bir tür düeollodur aslında olan biten; on binlerce, milyonlarca seyircinin gözlerinin önünde yaşanan. Penaltı anlarında iki futbolcunun da üzerinde büyük baskı vardır elbette. Her ne kadar Peter Handke, o pek güzel kitabına “Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi” adını vermişse de, penaltıyı atacak oyuncu da ondan daha az endişeli değildir. Aslına bakılırsa oyun içinde yeterince “yalnız kalan” kaleci (ki bu apayrı bir yazı konusudur kuşkusuz), çok daha güçlüdür atıcıya göre penaltı anında. Çünkü diğer takım arkadaşlarından çok daha fazla o bilir, tek başınalığın ne demek olduğunu. Atan ise belki de ilk defa kendi kendisiyle kalmıştır. Dolu bir stat, karşısında topa her an atlamaya hazır bir kedi-adam, 11 metre, 7 metre, 12 santim kalınlık…. Penaltı için “seçilmiş kişi”, öyle bir boşluk içine düşer ki! Zaman geçer mi geçmez mi bilinmez ama topa en soğukkanlı şekilde gelen atıcıların bile içlerinde hissettikleri bir ürperti vardır. Bunu bırakın profesyonel oyuncuları, iddialı mahalle maçlarında penaltı atanlar bile bilir...
***
Penaltı bir boşluk, bir yüzleşme anıdır. Kendinle, yalnızlığınla ve belki de tüm statla. Kaçmıştır, kaçacaktır, kurtarılmıştır, kurtarılacaktır, o 12 santimlik kalınlığa çarpmıştır, çarpacaktır. Adınızın Hakan Şükür, David Beckham ya da Roberto Baggio olmasının bir önemi yoktur.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...