pazartesi sendromu denilen şeyle işim olmaz, demiştim. ters açıdan bakınca bir de "cuma manyaklığı" var tabii: "ayyy, cuma geldi, hafta sonu başlıyor, tatil, coşalım, eğlenelim..."
ben bunu esasen İstanbul'da gördüm, bizim Angara'da böyle şeyler bilmezdim. bilmezdim derken, şükür, "öğrendim, ben de cuma manyağıyım" demiyorum. zaten koşturmayı sevmem, parti insanı değilim, özel özel "canlı müzik dinlemek" denilen şeyden nasıl bir zevk alınacağına dair pek fikrim yok (netekim konser de sevmem: maksat iyi müzik dinlemekse vatandaş onun kendince ennn iyi halini albümünde zaten yapmış, konserde yapacağı ekstra şey gitar solosunu uzatmak, üç-beş ses oyunu yapmak başka ne olacak. heee ama deniyorsa ki, "nasıl şarkı söylediğini görmeye gidiyoruz" ona eyvallah.)...
"biz meyhane insanı olalı çok olmuş" tespitini yapalı epey oluyor. zira söz dinlemek isterim ben karşımdakinden. sesi sonuna kadar açık müzikle, sallanıp durmak pek gitmez bana. fakat tabii meyhanede de fasılı, vatandaşın kafasının üstünde gezinip duran klarnetçileri, darbukacıları, kemancıları hiç sevmem, dövesim gelir. (bir de hayatta en anlaşamadığım meslek grubu garsonlardır. çoğu zaman onları da dövesim gelir.)
ama başka bir şekilde evet, cuma manyağı oldum: bitmesin o cumalar, cumartesiler, seyredilen filmler, yenilen abur cuburlar, şunlar bunlar isteyen bir kişiyim artık. hiçbir şikayetim yok...
9 yorum:
Efenim son paragrafa gelene kadar sizinle hemfikirim. Ama işte ah o son paragraf yok mu, efkâr bastı aniden bir gün elbet toprak olacak olan naçiz bedenimi. Because insanın bir adet sıpasının mevcudiyeti, cuma manyaklığına geçit vermiyor netekim. Böyle blog köşelerinde haset ve kıskançlıktan gebermek düşüyor o vakıt biz gaflete düşmüş zevata...
yahu metin beycim,
animasyon dünyasının gelişmişliğini falan da düşünecek olursak film seyretmek, abur cubur yemek dediğimiz şey tam veletlere göre bi şey bi yandan da işte yahu. alın "kung-fu panda"yı, alın celibondu, cipsti, çekirdekti, kağıt helvaydı neydi geçin sizin elemanla televizyonun karşısına:)
ee ne demişler, cumartesinin gelişi cumadan bellidir...
ben bu satırları yazarken sen uzaklarda abur cuburunu yiyor, filmini seyrediyor olacaksın, eheh.
abur cuburun güzelliğine şüphem yok, film de güzeldir umarım. :)
muhterem kabak meltemi,
"maradona" belgeseli fena değildi, lakin kesinlikle daha iyisini yaparım. "yetimhane"yi "rec" gibi başarılı bir korku filmi diye umutla seyrettik, yok, "others"ın yandan yemişi çıktı. fakat "okuyucu", ki romanı da şahanedir, güzeldi evet. "slumdog millionaire" denilen film oscar alırsa, "höhhh" diyecem o da ayrı.
haa ama nedir, seyrettiğin filmden ziyade filmi kimle seyrettiğin de mühimdir.
dışarda dayak var... dışarda dayak var... :)
ne o garsona, klarnetçiye döverim ederim öyle valla orada misafirsin ama dışarıda yakalamasınlar... :)
Kafkamus Bey kardeşim,
Şimdiki veletler başka gezegenden azizim. Sizin tasavvurunuzdaki gibi bir cuma akşamı bizim malikânede bir hamhayalden öte gidemez maalesef efenim. 14'lük sıpam (ki kız cinsindendir kendüsü) Slipknot mudur ne halttır onları felan dinleyen bi tip. Ne o, öyle oturacak da çekirdek çitleyecek muhterem pederiyle, hı? Emerson Lake and Palmer da kimmiş deyu höykürüyor. Nasıl anlaşıciiz kendisiyle, hadi bakalım! Sinema sanatına gelince, orada da dünyalarımız apayrı. Dolayısıyla, sizin vecize kabilinden sözünüzü buraya alıntılamakta fayda mülahaza ediyorumdur:
"haa ama nedir, seyrettiğin filmden ziyade filmi kimle seyrettiğin de mühimdir."
Amanin, çok özür diliyorum, yorgunluk ve dalgınlık eseri olaraktan yukarıdaki yorumumda müstearınızı mahvetmiş durumdayım, özür dilerim. Elbette /k/ değil, /c/ olacaktı.
aazina siciim pazar die bi hakikat var. pazarlarini oss denemelerine/dersaneye kurban veren cenah ii bilir, mutemadiyen hala pazar gunlerini bi ic sikintisi ile yasarlar.
metin bey, eger kiziniz 14'unde slipknot dinliosa 24'unde sizi fersah fersah gecer! ne sahane be...ovunc meselesi.
Yorum Gönder