30 Haziran 2007

hicran


kelimenin işaret ettiği her anlamla üzgünüm. cuma halı sahasında kolyemi kaybettim. yaklaşık bi on sene kadar önce annemin bir doğumgünümde aldığı ok ucuna benzeyen obsidyen taşım, ki hiçbir zaman; denize girerken, banyoya girerken, top oynarken, koşarken, dururken, yatarken, kalkarken... çıkarmışlığım yoktu, boynumdan düşmüş. hata bariz bizde tabii, ipi kopmaya meyilliydi düğüm atarak falan tutturuyorduk... şimdi bileğindeki ipler kopunca ipin bağlamına göre bir şeyler olan bir insan olarak buradan bir şey çıkmasın istiyorum. ya da sahiden bir enteresanlık olsun haftaya kolyemi bulayım. kelimenin işaret ettiği her anlamla üzgünüm işte...

10 yorum:

Adsız dedi ki...

"... sözün kısası la Sybille'den söz etmek kolay iş değil, şu anda bile(...) gözlerini yere dikmiş, küçük, kırmızı bir bez parçası arıyordur. Eğer bulamazsa, bütün gece dolaşacak, aramasını sürdürecektir, çöp kutularını bile karıştıracaktır harıl harıl, kaybettiği şeyi, yani rehin bedelini bulamazsa eğer, başına bir şeyler geleceği sanısı saplantı halindedir. Bunun ne demek olduğunu bilirim, çünkü ben de bu tür belirtiler karşısında boyun eğerim(...) Çocukluğumdan beri, elimden düşürdüğüm her şeyi mutlak o anda yerden alma alışkanlığım vardır, kesinlikle ne düşürürsem düşüreyim, almalıyım, yoksa mutlak bir felaket gelecektir başıma, belki benim başıma değil de sevdiklerimden birinin, adı düşürdüğüm şeyin adının ilk harfiyle başlayan birinin başına."

Ardından bir cafe'de otururken şeker parçası düşürür yere, ("S"ucre-la "S"ybille), kokonaların, işadamlarının ve garsonun şaşkın bakışlarıyla masaların altında dolanmaya başlar:

"(...) sonunda kaybolan şeker parçasını İkinci Krallık Dönemi sandalyelerinden birinin ayakları ardında yakaladım. Herkes müthiş öfkeliydi, terleyen elimde iğrenç biçimde erimeye başlayan, sanki bir tür zehirleyen öç alışla, sanki her gün karşılaşılabilen sıradan olaymışçasına terime karışan şeker parçasıyla öfkeli ve kızgındım elbet ben de."
Julio Cortazar, "Seksek"
c.

Friedrich Camus dedi ki...

Kolye işte, atsan atılıyor.

kafcamus dedi ki...

f.c. biraderim,

"şeyler" bazen göründüklerinden fazla anlam ifade ederler...

Friedrich Camus dedi ki...

“Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur. Bu değeri her an ortadan kaldırma gücünüz vardır.”

demiş Marcus Aurelius zamanında ama azizim kafcamus. Bizi mi yemiş yoksa..

kafcamus dedi ki...

Kafka'yla karşılayalım: "Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir: Masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü."

sizin Marcus imparatordu diye biliyorum! tabii neyin dış, neyin iç olduğu meselesine girmiyorum...

Friedrich Camus dedi ki...

Marcus imparatordu evet. Bir sürü de savaş yapmış Persler ile zamanında. Ama Stoacıları seviyorum mütemadiyen. Ek kontenjandan giriyor beğeni sınırlarıma bu yüzden Marcus.

Kolyenin hesapta yok iken yok olmasıyla ilgili muzurluk yapıp Hayyam koyarım ben de buraya:

"Varlık yokluk derdini şu kafandan sil
Bırak densiz işleri de kendini bil
Gerin şöyle oh derin nefes al
Kaç nefes alacağın belli değil"

kafcamus dedi ki...

herbert marcuse'yi tavsiye ederiz onun yerine... tek boyutlu insan , "İnsanlar kendilerini metalarında tanımaktadırlar; ruhlarını otomobillerinde, müzik setlerinde, içten-katlı evlerinde, mutfak donatımında bulmaktadırlar"

ama tufaya dikkat, bizimki "kendimizi tanıdığımız" bir meta olarak kolye değil, kendimizi bildiğimiz bir içsellik olarak kolye...

Friedrich Camus dedi ki...

Anlamadığımı anladım. Şimdiye kadar hiç bir metayı içsellik derecesine yükseltmemekten kaynaklanıyor sanırım.

Bulursun inşallah azizim kolyeni.

blntarsy dedi ki...

Alanya'dan aldığımız halen duruyor bende :)

kafcamus dedi ki...

yok ciğerim o yüzüktü:))ben onu islam çupi kitabını yaparken milliyet'in arşivinde kaybettim maalesef.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...