07 Haziran 2007

musiki

hazırlıktan itibaren Alman Kültür'e gitmeye başladık, önce bir grup arkadaş, sonra daha da az, sonra yalnız ben. gidip de napardık? saçma saçma bi şey anlamadan kitaplara bakardık, güya bir ikisini ödünç alırdık da (misal şimdi adı aklıma geldi, gerçi hiç unutmamıştım o da ayrı, Na Warte, Sagte Schwarte. bu kitap hayatımın bilinmeyen denklemlerinden birisi olarak duruyor. şimdi bakınca, bir düğün meselesi falanmış ama...), sonra tabii Stern'lere Spiegel'lere bakardık (e resimlerine elbet daha çok).

sonra ben kaset işini keşfettim. Mozart'ın bir sürü kasedini alıp alıp çektim (cd mi vardı yahu o zaman? tek tük vardı, hem bizim eve gelen müzik setinin cd'sini yıllarca çalıştıramadım ben. meğerse mevzuu arkasındaki küçük kilidi açmakmış sadece). Mozart'ı da Amadeus'tan keşfetmiştim. yoksa öyle bizim evde dinlenen falan bir şey olduğundan değil. el yordamıyla bulduk yani. sonra işte Chopin geldi. ama mesela Beethoven'ı sevmem o kadar...

sonra Queen de öyle çıktı karşıma, gecenin birinde trt dinlerken, orta 2 ya da 3 olmalı. ilk aldığım albümleri Greatest Hits 2, ondan sonra neredeyse her hafta bir albüm alıp, tamamladık seriyi. ilk üç albümlerini bulacam diye neler çekmiştim...

benim çok gelişkin bir müzik zevkim olduğundan bahsedilemez belki ama neyi sevdiğimi biliyorum...

5 yorum:

z dedi ki...

Bu yabancı dil enstitüleri benim de hayatımda ilginç yer etmiş. Hani oturduğun yerde aklına gelmez böyle konular ama, birisi bahsedince sanki beynin o bölgesine kan gidiyor da canlanıyor anılar.

Juma vardır jugend magazine hesabı, gençten kardeşlerle resimlerini ezberlerdik biz de . bir dönem de Der Spiegel'ler üzerinde karpuz yemişliğimiz vardır. Sonra sonra bakmayın bu almancanın kabalığını, haliyle nesli çoğaltma konusunda bir fayda sağlamayacağını keşfettik de fransızcaya merak saldık.
Ne değişti derseniz, artık karpuzu le monde üzerinde yiyoruz.

Hastalıklı bir hafızanın bana hediyesi olarak, nerede bir Alman görsem aklımda aynı tanja-herr müller çekişmesi ve alabildiğine kaba bir teselli cümlesi:
"doch doch herr müller. wir haben geschenke, viele geschenke!"

kafcamus dedi ki...

değerli z,

juma'yı elbet biliriz. spiegel'e kıyamayız biz nedense. "Schulmädchen-Report" hadisesine değinmiyorum, hey gidi sat1, pro7 diyorum.

tanja'nın "hier, ich bin hier"sını da bilirsiniz o halde. peki, susi schlacksig'i, ondan haber verin.

tarkan ikizler dedi ki...

onu bunu bilmem tek edeceğim laf şudur, istediğin kadar dil enstitüsüne git istediğin kadar kursa yazıl... yıllarca ingilizce okuduk sonra almanyaya gittik, üç ayda almancamız orda yaşarken öğrendiklerimiz sayesinde on yıllık ingilizceyi geride bıraktı... sonra anladık ki yaşamadan yerinde görmeden olmuyormuş... bu sevdada olanları uyandırayım dedim... haaa, z kardeşin karpuzu le monde üzerinde yemesi ise güzel bir espri olmuş kendisine de gülümsememiz için yaptığı katkıdan dolayı teşekkür ederim...

kafcamus dedi ki...

muhterem onaltıkırkaltı,

girişinizi okuyunca sandım ki, "dil dile değmeden öğrenilmez" diyeceksiniz:)

tarkan ikizler dedi ki...

:) :) :) "dil dile değmeden öğrenilmez..." valla bence o kadar fazla samimi olunursa değil yabancı dil, kamasutraya kadar her bir moku öğrenir insan :) yeter ki iş o aşamaya gelsin...
(tabii ki ne anlatıldığını anladım ama böyle düşününce kendi kendime gülerken buraya yazmadan da edemedim)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...