ama katlanamadığım bir "blogçuluk" türü var ki, böyle uzun uzun, "felsefik felsefik" yazanlar, entelektüelliklerini konuya komşuya göstermek isteyenler. sanırsın ki, hakemli dergiye makale döşeme yarışması. tabii orada kalsa iyi, bir de altlarına yine sayfalarca yorumlar, onlara verilen cevaplar. zizekler, bourdieuler, lacanlar, devrim teorileri, çözüm önerileri, kapitalist devlet tahlilleri...
sözüm olabilir mi, olamaz; tercih meselesi, kendini ifade meselesi. teori de faydalıdır elbet. fakat arada soru hakkımı kullanıyorum "ahmet abi": gözü dönmüş bir sivil polisin salyasıyla karşılaşmadan, kahvenin sandalyesini üzerine fırlatan polisten kendini sakınmadan, "zor aygıtı"nın yüzüne bakmaya cesaret edemeden, panzerden sıkılan sudan kaçmadan, nefes nefese kalmadan neyin felsefesi bu? canını yediğimin Corto'sunu adamımız yapan budur işte, "delikanlı ol ciğerimi ye" hesabı, bazıları gibi korkmaması söylemekten:
"Hiç kimseye verilecek hesabım yok benim... Duyuyor musunuz?... Kaçtım! Ölümden korktum ve kaçtım..."
yok, öyle bir şey ima etmeye çalışmadığım gibi teorik tartışmaya falan girme niyetinde de değilim. bir inka atasözünde dendiği gibi "herkesin blogu kendine". sadece ne zamandır yazayım diyordum bunu, kısmet bugüneymiş işte.
sahi "düşman yolları kesti"de kim oynuyordu?
meraklısına not. taşı atan adam edward said
6 yorum:
size katılıyorum sayın kafcamus.
bu tür blog yazıcılığında bir tür pazarlama talktiği kokusu da alıyorum ben.
Pazarlamak filan, bok püsür filan.
İyi demişsiniz.
Canına sağlık birader.
Ama ama... Benim okuyup faidelendiğim bikaç blog var bu türden ki bazılarının yazanlarını şahsen de tanıyorum; sokakta olmuşlukları-olmaklıkları mevcut. İyi diyorum o zaman.
Şİmdi bu fasülyeden muhaliflik oldu, farkındayım ama şerh düşmeden edemedim. Affınıza mağruren.
muhterem isimsiz,
"pazarlama taktiği" lafını ben kullanmamayı tercih ederim yine de. dediğim gibi, o da bir kendini ifade şeklidir herhalde.
ikametsiz, madafaka,
sağolunuz...
sevgili nisa,
doğru, mevzuu sanki sokakta olmaktan ibaretmiş gibi algılanması tehlikesi var yazdıklarımın. sanki entelektüellik düşmanı bir profil çizmişiz. öyle değil tabii sonuçta. zaten mevzuu da sadece said gibi sokağa çıkıp taş atmak değildir. dikkat çünkü, said'in attığı taşta onca okumuşluk, onca yazmışlık, onca teori de var!
ben sadece bu tarz blogları okuyamadığımı, okumadığımı söyledim. çünkü çoğu bana göre çok sıkıcı, amadeus'ta dendiği gibi "mermer sıçıyorlar".
felsefi ve entelektüel birikimi hayatın içine sokabilmek her babayiğidin harcı değildir kuşkusuz. ama işte o zaman böyle mermer yazılar okumak istesem blog falan takip etmem, gider gerçekten sahici felsefi yazıların çıktığı dergileri falan takip ederim mesela. benim dediğim özünde böyle bir şey yani.
her durumda bu tamamen benim kişisel görüşüm. tekrarda beis yoktur: "herkesin blogu kendine"
Yorum Gönder