02 Aralık 2009

elma



ilk elmamı ne zaman yedim hatırlamıyorum. ama bildiğim, ilkokul boyunca beslenme çantamda bir elmanın sürekli olduğu. severim elmayı. kırmızısını ama. beyazından hoşlanmam. kırmızısının da mayhoş olanına ayrı bir hissiyatım vardır, her zaman yeme arzusu taşımasam da.

dün, gecenin bir yarısı, ikimiz de kendi dünyamızda (ben filmde, o bilgisayar başında), İnanç'la elma yerken onun yiyişine, kendi yiyişime baktım. sonra düşündüm, en iyi elma yeme biçiminin kendiminki olduğunu her yerde, her koşulda savunabilirim (önce ortadan bir yuvarlak oluşturacak şekilde ısırıklar -dikkat, bu aşamada kesinlikle dik tutulmayacak elma, baş ve işaret parmakları arasında döndürülecek-, sonra dik konuma getirilerek önce alt tarafı sonra saplı kısmı yukarıdan aşağı dişlemek suretiyle yenilecek. son olarak tekrar döndürme pozisyonunda çekirdekli bölgeye ulaşılıncaya kadar kemirilecek, herhangi bir kırılmaya izin vermeden iskelet halinde bırakılacak) ama işte beri yandan İnanç'ın hiç de benim yediğim gibi yemediğini, iskelet oluşturmaya dikkat etmediğini, döndürerek yemediğini gördüm.

dün gece hiç ses etmeden seyrettim, ama bir daha denk gelince "sen nasıl yiyorsun bu elmayı" diye soracağım. o zaman, ilk önce "ne diyon sen ya" diyecek, ama bir yandan da düşünecek "nasıl yiyorum ben bu elmayı" diye. ben tabii öyle yenmeyeceğini söyleyeceğim. o tabii, "töbe töbeee, sen manyaksın" diyecek. ama elmayla kısa bir süre için de olsa farklı bir ilişki kurmuş olacak.

hasılı, "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" diyen atalar, milletin elma yiyişini gözlememişler herhalde. ben her durumda en iyi elma yeme şeklinin kendiminki olduğunu düşünüyorum. ama bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olduğunu çok daha önceden öğrenmiştim:

"Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir: Masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü." - Kafka

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...