15 Ekim 2008

tabir


misal gecenin kör vakti -hava da ayazken üstelik- bir otobüs camından, tam da hiç bilmediğim ama tanıdığımı sandığım bir kentin içinden geçerken gördüğüm o sarı sarı lojman ışıklarına bakacak olsam ne hissedebileceğimi biliyorum; misal sol omzuma bir kurşun saplansa, şaşırarak önce omzuma sonra elimdeki kana baksam ne hissedebileceğimi biliyorum; misal üzerimde herkeslerden, hatta kendimden bile sakındığım kempes varken, fermuarı sonuna kadar çekikken hem de, sabahın kör vakti denizin dibinde otursam ne hissedebileceğimi biliyorum; misal sıcak bir gün, bol insanlı bir sokaktaki bir mekanda otururken okuduğum gazetenin sayfalarını çevirecek olsam ne hissedeceğimi biliyorum; misal tam ortasından ceviz ağacı desen değil, incir ağacı desen değil kocaman bir ağaç çıkan yıkık dökük, duvarları yazılı, bahçe içindeki bir evin en üst katına baksam ne hissedeceğimi biliyorum; misal bir odanın içine aniden serçeler dolmaya başlasa, uçmasalar ama öylece dursalar yerde ne hissedebileceğimi biliyorum...

hatta misal bir uçak düşerken nasıl hissedebileceğimi de biliyorum, heyhat "Eski tabircilerin yaşadıkları zamanlarda uçak (olmadığından ancak) havaya ve rüzgara, nispet ederek yorumla(yabiliyorum)". bu da benim kusurum sayılmaz...

11 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Kafcamus,

Ne hissedebileceğinizi bilmek değil bu... Olsa olsa hatırlamak, anımsamak ya da tahmin etmek denir buna.

Ama anlattığınız şeyin garip, tarifsiz bir hazzı var, biliyorum.
İnsan tüm bedeninde hissediyor. Acı gibi bazen. Ayaz, çekilmiş fermuar, rüzgara karşı hızlı hızlı yürümek...

kafcamus dedi ki...

kıymetli adsız,

evet, ne hissedebileceğimi bilmek bu, zira hani benzer şeyler hiç yaşamamış da değilim ama anlattıklarım gördüğüm rüyalardan bir demet.

yine de o çekik fermuarla, ayazda, hızlı yürümek... severiz...

Adsız dedi ki...

Hayırdır inşallah :]

kafcamus dedi ki...

amen

LaLe dedi ki...

cok hos olmus
okurken nedense sonunda nasıl bir his olacagını bilmedigin bisey yazmanı bekledim :) ne kadar az sey var hayatta nasıl hissedecegini bilmedigimiz ya da guvenlik cemberimizden cıkamadıgımız icin hep aynı seyleri hissedip duruyoruz.

kafcamus dedi ki...

kıymetli lale hanımcım,

pek teşekkür ederim. neticede hayat dediğiniz şey ucundan kıyısından tam da böyle bir şey işte; nasıl hissedeceğimizi hiç bilmediğimiz şeyler, nasıl hissedeceğimizi tekrar tekrar öğrendiğimiz şeyler, nasıl hissedeceğimize alıştığımız şeyler...

kabakmeltemi dedi ki...

Kurşun muhabbetinde Cüneyt Arkın'ın vurulma sahneleri geldi direkt gözümün önüne.:)

Hani kurşunu yer, şöyle bir sarsılır, şaşar, omzunu tutar sonra kanlı eline bakar... :)

aslı dedi ki...

Finlandiya'nın fiyordlarında bir gemi ile gezerken, yuzumuzu ısıracak sessiz soğuğu bilmek gibi herhal

Adsız dedi ki...

görenle görmeyen hiç bir olur mu!
c.

kafcamus dedi ki...

sevgili kabakmeltemi,

unutmayınız, her türk genci şair olduğu kadar cüneyt arkın'dır da aynı zamanda...

muhterem libro,
finlandiya'yla tek ilişkim vakti zamanında 23 nisan'da evimizde konuk olan finli tomi efendi olmuştur. fiyordunu falan bilmem şahsen.

değerli c.,
olur mu? olmazzzz...

aslı dedi ki...

ben de bilmem, hayal edebiliyorum ama, deneyin, keyiflidir...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...