31 Aralık 2017

2017'nin kitabı-filmi

yılın sonu geldiğine göre "2017'de okuduğum en iyi kitap", "2017'de seyrettiğim en iyi film" ödüllerini açıklama vakti de geldi.

önce kitap ödülü...

11 yıldır, sağ sütundaki "kitabi" başlığı altında o yıl içinde iş dışında kendi zevkim için okuduğum kitapların listesini tutuyorum. arada atladıklarım oluyor mutlaka ama genel olarak sistemli bir şekilde tuttuğum bir liste bu: ilk defa blogu açtığım tarihin yıldönümünde yaptığımdan Kasım'dan Kasım'a uzanıyor, Aralık ayı dışarıda kalıyor (belki bunu değiştirmek gerek artık). yine de neticede bir yıllıktır. 2017'de okuduğum kitapların listesini çıkarmıştım. öne çıkanlar şunlardı:

* Yokuş Yukarı - Rıfat Ilgaz
* Zadig - Voltaire
* LTI-Nasyonel Sosyalizmin Dili - Victor Klemperer
* Ordular - Evelio Rosero
* Kaplan! Kaplan! - Alfred Bester

Yokuş Yukarı, Rıfat Ilgaz'ın Babıali anıları. Ilgaz’a, çevresine ve aslında bir döneme göz atmak için nefis kitap. 40’lar, 50’ler gazete, dergi, edebiyat dünyası içinden şahane anıları var Ilgaz’ın: Orhan Veli'den Sait Faik'e, Orhan Kemal'den Leyla Erbil'e tatlı tatlı bir sürü hikaye anlatıyor. 

Voltaire, Zadig'i 1747'de yazmış. Zadig namlı genç dostumuzun başından geçen hikayeler ama çoğu masallardan, kutsal kitaplardan alınmış. doğrusu çevirisi pek parlak değil ama kitabın kendi içinde eğlencesi epey yüksek, her bir ''mesel'' de başlı başına kitap olabilecek kadar zengin aslında. 

ben bilimkurgu seven bir insan değilim fakat Kaplan! Kaplan!'ı çok sevdim. bilimkurgu Monte Kristo'su bir nevi. heyecanlı bir hikaye, iyi kurgu, akıcı bir anlatım (çevirisi de iyi). sadece sonunu beğenmedim doğrusu.     

LTI-Nasyonel Sosyalizmin Dili, tek kelimeyle muazzam bir kitap. Klemperer, toplama kampına gitmese de iliklerine kadar yaşadığı ve sağ çıktığı Nazi rejimini yarattıkları dil üzerinden öyle bir anlatıyor ki: kavramları nasıl eğip büktüklerini, kelimelere nasıl başka anlam verdiklerini, neredeyse tarihi tekrar yazdıklarını... altını çize çize okunacak, görmesini bilen gözlere derslerle dolu bir kitap. ''yılın kitabı'' olmaması sadece o hacimde bir kitapta gayet normal sayılacak biçimde zaman zaman biraz sıkıcı olması yüzünden.  

Ordular, Kolombiyalı Evelio Rosero'dan. Rosero’nun üslubunu, anlatım biçimini pek beğendim ben, ''ne yazsa okurum'' dediğim yazarlardan oldu. bir savaşın ortasında dağılıp giden, herkesin kaçtığı bir köyde yavaş yavaş eriyen bir ihtiyarın hikayesini anlatıyor kitap. en çarpıcı yanıysa şu: Kolombiya’da geçiyor ama insan okurken bizim buraları, mesela Cizre’de, Sur’da yaşananları da ister istemez gözünün önüne getiriyor. çünkü kahramanları çok sahici. iyi de bir çeviriyle çok iyi bir kitap Ordular. dolayısıyla, "2017'de okuduğum en iyi kitap ödülü"nü bileğinin hakkıyla "Ordular'' kazandı (alkışlar). Rosero'yu kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz...


geldik ''2017'de seyrettiğim en iyi film'' ödülüne...

her seyrettiğim filme imdb'den not veririm: 10 üzerinden: 4-berbat, 5-kötü, 6-idare eder, 7-seyredilir, 8-iyi film, 9-10 zaten çok çok iyi film. her ay seyrettiklerimi "seyir defteri" başlığıyla bloga da aktarıyorum. 2017 aday listesi şöyle (söz konusu ayda en yüksek puanı almış filmler):

Ocak: Les diaboliques (1955): 8/10  
Şubat: Toni Erdmann (2016): 7/10  
Mart: I, Daniel Blake (2016):  8/10  
Nisan: Silence (2016): 7/10  
Mayıs: Perfect Strangers (2016): 8/10  
Haziran: Dangal (2016): 7/10
Temmuz-Kasım:  Jim & Andy: The Great Beyond (2017): 9/10, Sherlock Jr. (1924): 8/10, Harold and Maude (1971): 8/10    
Aralık: Better Watch Out (2016): 7/10  

9 var: Jim & Andy: The Great Beyond. Jim Carrey beyin Andy Kaufman'ı oynadığı pek güzel film Aydaki Adam'ın belgeseli aslında. Carrey'in adeta kişilik bölünmesine uğrayıp role nasıl girdiği ve filmin çekimleri boyunca nasıl çıkmadığı, bildiğin Kaufman olduğu, filmin yönetmeni koskoca Milos Forman'ın Carrey'in tavrına ağzına açıp bir şey diyememesi sahiden çok acayip. ''büyük oyuncu'' diyorsun.

beri taraftan bu bir belgesel olduğu için bir de film seçmek gerek. epey 8'lik film var: Les diaboliques gibi gerilim filmi şimdilerde bile zor çekiliyor.  I, Daniel Blake Ken Loach beyin sadece iyi sinemacı değil iyi bir anlatıcı olduğunu da açıkça gösteriyor; devletle-bürokrasiyle mücadeleye girişen adamın hikayesi ancak bu kadar incelikli anlatılabilirdi sanırım. 'bilhassa 'solcu'' film yapma iddiasındakiler oturup tekrar tekrar seyretmeli. Sherlock Jr. bir sessiz film klasiği.  konusundan, akışından ziyade 1924'te çekilmiş filmdeki buluşlar şahane. Buster Keaton büyük adammış, tekrar anlıyor insan. Harold and Maude sevgi dolu bir film; hayattan bezmiş bir gençle, hayatı vazgeçmeden emmeye çalışan bir ihtiyarın dostluğu.  

Perfect Strangers ya da orijinal adıyla Perfetti Sconosciuti bir tek mekan filmi. öyle olunca da esas olarak bir diyalog filmi. yerinde ters köşelerle ''trajikomik nedir''in nefis bir örneği film, küçük burjuva hayatların açmazlarını, yalanlarını usul usul anlatıyor. oyuncular da gayet iyi. yönetmen Paolo Genovese beyi kutlayarak, ''2017'de seyrettiğim en iyi film'' ödülünü diğer 8'likleri kıl payıyla geçen Perfetti Sconosciuti'ye veriyorum. (coşkulu alkışlar)




Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...