Adana'da İbrahim Aras
diye 15 yaşında bir çocuğu sokağın ortasında kafasını parçalayarak
öldürdüler. tam 11 ay önce bugün. annesi, "Biz çocuğumuzu tek parça
olarak bile gömemedik.Kafasının yarısı dışarıda, yarısı toprağın
altında.Bunun hesabını kim verecek" diyor. zira 11 aydır etkili
soruşturma yürütülmüyor: olay, "gizli tanık" ifadesiyle 14 yaşında bir
başka çocuğun üzerine kalacak gibi gözüküyor. bunlar zaten olayı şöyle böyle duyanların bildiği şeyler. bir iki defa da yazdım.
benim diyeceğim daha ziyade sosyal medyadan "duyar kasmak"la alakalı bir şeyler.
bu çocuğun, o biçimde ölümü bana o kadar dokundu ki, öldürüldüğü günden
beri twitter'a girdiğim her gün adını yazdım. "katilleri bulununcaya,
ceza alıncaya kadar da yazmaya devam edeceğim" dedim (buradaki tavrım da
net: ister polis ister başkası kim öldürmüşse fark etmiyor benim
açımdan).
başta kendime sürekli telkin etmem gerekiyordu
"unutma" diye ama bir noktadan sonra artık o telkine de gerek kalmadı:
twitter'a bir şeyler yazmadan önce adeta otomatiğe bağlanmış gibi
"İbrahim Aras" yazdım. yaptığımın pek bir halt olmadığını biliyordum ama
yine de, "kendimce" diyelim, bir şeydi. çok azlardı ama bana katılan
insanları gördükçe, benden bağımsız çocuğun ismini yazan, hatırlayan
insanları gördükçe sevindim.
fakat işte facebook,
twitter "duyarı" o kadar acayip bir şey ki. önce birisi bir "kahraman",
bir "sembol", bir "kavram" yaratıyor, sonra hemen herkes onun peşinden
koşuyor. tutarsa, ne ala; tutmazsa, zaten o kadar gündemin içinde
yaşanıyor ki, geçip gidiyor.
İbrahim'in durumu biraz böyle
oldu işte. adını koyalım: tutmadı! aldığım ekran görüntüsü, twitter'ın
arama kutusuna #İbrahimAras yazınca 9-15 Mayıs arasında çıkanlar (saat 12 itibariyle. ekranı
daha fazla küçültünce okumak mümkün olmuyordu o yüzden orada bıraktım).
genel olarak durum şu aslında: gazetelerde, internette iki satır haber
çıkınca İbrahim davasıyla, ailesiyle ilgili bir anda herkes hatırlamaya
başlıyor ama sonra... sonrası yok.
yanlış anlaşılmasın,
niyetim kat'a bir kıyaslama yapmak değil ama bir Berkin, bir Ali İsmail,
bir Ethem olmadı, olamadı İbrahim. nedeni, niçinini bilmiyorum. çok da
düşünmüyorum. ama üzerilerine geniş geniş konuşmadan, üç dört şey
söyleyebilirim hızlıca:
birincisi; kızgınım, bu çocuğun bu kadar sahipsiz bırakılmasına.
ikincisi; "fikri takip" denilen şeye dair insanlardaki takatsizlik,
daha da beteri hafızaların gün geçtikçe kurumaya başlaması ne acayip.
üçüncüsü; zaman zaman işe yaradığı kesin olan "sosyal medya duyarı"
denilen şeyin içinde taşıdığı çürüklük zamanla insanın kendi
fikirlerinin de pörsümesine neden oluyor sanki, zira sürekli
birilerinin peşine takılıp gidiyorsun.
dördüncüsü; muhtemelen İbrahim'in öldürülüşünün birinci senesinde, yani gelecek ay da durum değişmemiş olacak.
beşincisi; ben unutmuyorum. unutmayacağım da! çünkü, ne olursa olsun,
15 yaşındaki çocukların sokak ortasında kafaları parçalanıp öldüğü bir
ülke, bununla doğru dürüst hesaplaşamıyorsa "başka" bir ülke falan
olamaz, kendi batağında debelenmeye mahkumdur!