08 Ekim 2012

Soyu tükenmek üzere olan bir hanedanın son temsilcisi: Corto Maltese



 
1887’de doğduğuna göre 125 yaşında ama her zaman gençlikle, orta yaşlılık arasında “şık” bir yerde kalmış gibi. Annesi lakabı “Cebelitarıklı kız” olan Sevilla doğumlu bir Çingene, babası ise Cornwall asıllı bir İngiliz denizci; oysa o ne dogmalara ne de bayraklara inanır. Resmî ikametgahı Antiller’in Antigua kenti olsa da Arjantin’e, Venedik’e, Yemen’e, Hindistan’a, Afganistan’a, Türkiye’ye, İsviçre’ye, Rusya’ya, Honduras’a, İrlanda’ya, Sibirya’ya, Etiyopya’ya, daha bir sürü yere bakın, oralardan hep geçmiştir. Annesinin bir arkadaşının el falına bakarken dehşetle fark ettiği üzere avucunda kader çizgisi yoktur; dert etmez, 10 yaşındaki çocuk sükunetini hiç bozmadan gider babasının usturasını alır, tek hamlede kendine güzel bir kader çizgisi “yapar”.  Yaratıcısı Hugo Pratt’ın en büyük başarılarından biri olan hayalle gerçeği iç içe geçirme gücü, en nevi şahsına münhasır çizgi roman kahramanlarından Corto Maltese’nin sadece maceraları için değil kişiliği ve yaşamı için de geçerlidir yani.

Türkiye geç tanıştı
Dünyada okur karşısına ilk olarak 1967 yazında çıkan Corto Maltese’nin Türkiyeli okurlarla buluşması epey gecikmeli: 1999’da Dost Yayınları’nın yayımlamaya başladığı Corto’nun yaklaşık 30 macerasının ancak üçte birini Türkçe’de görebildik. Şimdi ise Alev Er çevirileriyle NTV Yayınları Corto’yu tekrar yayımlıyor. Dost’tan farklı olarak renkli ve yine Dost baskılarına göre daha küçük boy olan Corto Maltese serisinde an itibariyle toplam beş macera var, ki bunlardan bazıları tekrar çeviri bazıları ise ilk kez Türkçe’de. Şüphesiz bunlar Corto severler için şahane gelişmeler. Peki ama Corto’yu bunca özel kılan ne?

Her şeyden önce Corto’nun “yolda olmak”la kurduğu sarsılmaz ilişkiden söz etmek gerek herhalde. Corto Maltese, Pratt’ın yarattığı eşsiz, kendine has olduğu kadar tarihî ve coğrafi düzlemlerde sıkı bir gerçeklikle iç içe olan dünyada oradan oraya sürüklenirken her ne kadar bir amacı var gibi gözükse de -ama bir define bulmak, ama bir arkadaşını aramak olsun- aslında macera arayan değil maceranın gelip kendisini bulduğu birisidir. Önemli toplumsal olayların gayet içinde olsa da (Boxer Ayaklanması, Rus-Japon Savaşı, 1. Dünya Savaşı’nın filizlenmesi, Afrika’da sömürgelerin ayaklanmaları, Enver Paşa’nın ölümü...), önemli insanlarla dostluk kursa da (Stalin, Jack London, Herman Hesse, James Joyce, Butch Cassidy...) görmüş geçirmiş denizcimiz  bunların hiçbirini gözümüze sokmaz, sadece basit bir “oradaydım” duygusu kalır geride. Aslında Corto’nun karakteri hayata karşı serin, olayları akışına bırakan ama kaderine boyun eğmeden mücadele eden, karizmasını karizma mücadelesi vermemesinden alan, tüm gösterişsizliği içinde cezbedici özellikler gösterir; “cool” kavramını dibine kadar doldurur Corto.  

“İnsana dair hiçbir şey bana yabancı değildir”
Ama sonuçta onun etiyle, kemiğiyle bir insan olduğunu da hiçbir zaman unutmayız. Zira Corto’da iyilik verili bir değer değildir. Bir anda karşımıza çıkıveren duyarsızlığı, sadece kendi çıkarını düşünen, bencil profili ermiş, bilge denizci imajına  oturmaz. İyilik ve ahlâk konusunda aşırı derece duyarlı kahramanlar ailesinden değildir Corto; bunların göreceli şeyler olduğunu iyi bilir. Onun hayat felsefesinin “insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir” sözü olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendisini bir yere götürmesi için Corto’yu övüp duran birisine “Bir şey yapmam için bana methiyeler düzülmesi gerekmez. Kabul ediyorum, çünkü işime geliyor” derken de, bir kavgada kurtardığı bir başkasının “Niye yaptın?” sorusuna “Doğrusu, bilmiyorum... Kim bilir belki kahramanlığa, cömertliğe inanan, soyu tükenmek üzere olan bir hanedanın son temsilcisi, yani, belki de salakların şahıyımdır!...” cevabını verirken de kendisi gibidir Corto. Oysa onun başkalarına, olan bitene aldırmaz görünmesinin arkasında kimsenin hikâyesine müdahale etmek istememesi yattığını biliriz. Zira onun zulme sessiz kaldığını, haksızlığa karşı çıkmadığını görmek de zordur. İlişkilerini kullanmayı tercih etmez; Corto’nun temel prensiplerinden biri de insanlardan yararlanmak değil onlardan mümkün olduğunca öğrenmeye çalışmaktır.

Corto kendi sınırlarını bilen bir o kadar da dünya sırlarına vakıf birisidir.  Mütevazılığındaki bilgeliğin, hırssızlığındaki arınmışlığın ötesinde en dikkat çekici özelliği hayvanlarla-doğayla kurduğu ilişkidedir. Corto Maltese, doğanın bir parçası olarak var olduğunu sürekli hissettirir; etrafına toplanan kedilere masal anlatırken ya da bir ağacın altında uzanıp hayallere dalarken dünyayla bütünleşmişliği onu bambaşka kılar.

Elbette bütün bunların mimarı Hugo Pratt. Corto Maltese maceralarında Pratt çizgilerinin başarısının yanında hikâyelerin özgünlüğü, kompleks yapıları sıradan çizgi roman konularına göre çok dikkat çekicidir: 10 yaşında ailesiyle Etiyopya’ya yerleşen, 20’li yaşlarının ortasında Arjantin’e göçen Pratt’ın zengin dünya görüşü Corto’ya olduğu gibi yansır.

“Bir Tuz Denizi Şarkısı”ndan “Tuzlu Denize Balad”a

Corto Maltese’yi Türkiye’ye siyah-beyaz tanıyanlar için NTV edisyonunun renkli–kuşe kağıda olması başta biraz yadırgatıcı gelse de buna hızla alışılıyor. Ve fakat iki edisyon arasında sadece çeviriyle ilgili değil (örneğin Dost baskısında “Bir Tuz Denizi Şarkısı” olan macera NTV baskısında “Tuzlu Denize Balad”) yapısal olarak da ciddi farklar var: Bir Tuz Denizi Şarkısı’nın başında yer alan mektup, Tuzlu Denize Balad’ta yer almayınca Corto’nun yaşlılığında günlerini yüzü denize oturur bir şekilde geçirdiğini öğrenemiyoruz. Ya da maceranın geçtiği Escondida’nın haritası NTV edisyonunda yer almıyor. Dost baskılarının girişlerinde ve bazen de sonlarında yer alan metinlerin de Corto’yu kavramakta yarattığı zenginlik NTV baskılarından edinilemiyor.

Her durumda çizgi roman dünyasının başkalığı içinde bambaşka duran bir karakterdir Corto Maltese. Kahramanların “üst-insan” özelliklerini onda görmek mümkün değildir. Ancak tıpkı Corto gibi sahici bir merak ve keşif duygusuna sahip olanların, kendisiyle barışık olanların Corto’yla çıkacakları yolculukların insanın derinliklerine yapılan yolculuklar olacağı; Corto’nun okumayı en çok sevdiği ama hiç bitiremediği Thomas More’un Ütopya’sını onunla birlikte sürekli baştan okumaya başlayacakları kesin.

Kıvanç Koçak (Agos Kitap/Kirk, Eylül 2012)   



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...