1887’de doğduğuna göre 125 yaşında ama her zaman gençlikle,
orta yaşlılık arasında “şık” bir yerde kalmış gibi. Annesi lakabı “Cebelitarıklı
kız” olan Sevilla doğumlu bir Çingene, babası ise Cornwall asıllı bir İngiliz denizci; oysa o
ne dogmalara ne de bayraklara inanır. Resmî ikametgahı Antiller’in Antigua
kenti olsa da Arjantin’e, Venedik’e, Yemen’e, Hindistan’a, Afganistan’a,
Türkiye’ye, İsviçre’ye, Rusya’ya, Honduras’a, İrlanda’ya, Sibirya’ya,
Etiyopya’ya, daha bir sürü yere bakın, oralardan hep geçmiştir. Annesinin bir
arkadaşının el falına bakarken dehşetle fark ettiği üzere avucunda kader
çizgisi yoktur; dert etmez, 10 yaşındaki çocuk sükunetini hiç bozmadan gider
babasının usturasını alır, tek hamlede kendine güzel bir kader çizgisi “yapar”. Yaratıcısı Hugo Pratt’ın en büyük
başarılarından biri olan hayalle gerçeği iç içe geçirme gücü, en nevi şahsına
münhasır çizgi roman kahramanlarından Corto Maltese’nin sadece maceraları için
değil kişiliği ve yaşamı için de geçerlidir yani.
Türkiye geç tanıştı
Dünyada okur karşısına ilk olarak 1967 yazında çıkan Corto
Maltese’nin Türkiyeli okurlarla buluşması epey gecikmeli: 1999’da Dost
Yayınları’nın yayımlamaya başladığı Corto’nun yaklaşık 30 macerasının ancak
üçte birini Türkçe’de görebildik. Şimdi ise Alev Er çevirileriyle NTV Yayınları
Corto’yu tekrar yayımlıyor. Dost’tan farklı olarak renkli ve yine Dost
baskılarına göre daha küçük boy olan Corto Maltese serisinde an itibariyle
toplam beş macera var, ki bunlardan bazıları tekrar çeviri bazıları ise ilk kez
Türkçe’de. Şüphesiz bunlar Corto severler için şahane gelişmeler. Peki ama
Corto’yu bunca özel kılan ne?
Her şeyden önce Corto’nun “yolda olmak”la kurduğu sarsılmaz
ilişkiden söz etmek gerek herhalde. Corto Maltese, Pratt’ın yarattığı eşsiz,
kendine has olduğu kadar tarihî ve coğrafi düzlemlerde sıkı bir gerçeklikle iç
içe olan dünyada oradan oraya sürüklenirken her ne kadar bir amacı var gibi
gözükse de -ama bir define bulmak, ama bir arkadaşını aramak olsun- aslında
macera arayan değil maceranın gelip kendisini bulduğu birisidir. Önemli
toplumsal olayların gayet içinde olsa da (Boxer Ayaklanması, Rus-Japon Savaşı,
1. Dünya Savaşı’nın filizlenmesi, Afrika’da sömürgelerin ayaklanmaları, Enver
Paşa’nın ölümü...), önemli insanlarla dostluk kursa da (Stalin, Jack London,
Herman Hesse, James Joyce, Butch Cassidy...) görmüş geçirmiş denizcimiz bunların hiçbirini gözümüze sokmaz, sadece
basit bir “oradaydım” duygusu kalır geride. Aslında Corto’nun karakteri hayata
karşı serin, olayları akışına bırakan ama kaderine boyun eğmeden mücadele eden,
karizmasını karizma mücadelesi vermemesinden alan, tüm gösterişsizliği içinde
cezbedici özellikler gösterir; “cool” kavramını dibine kadar doldurur
Corto.
“İnsana dair hiçbir
şey bana yabancı değildir”
Ama sonuçta onun etiyle, kemiğiyle bir insan olduğunu da
hiçbir zaman unutmayız. Zira Corto’da iyilik verili bir değer değildir. Bir
anda karşımıza çıkıveren duyarsızlığı, sadece kendi çıkarını düşünen, bencil
profili ermiş, bilge denizci imajına
oturmaz. İyilik ve ahlâk konusunda aşırı derece duyarlı kahramanlar
ailesinden değildir Corto; bunların göreceli şeyler olduğunu iyi bilir. Onun
hayat felsefesinin “insana dair hiçbir şey bana yabancı değildir” sözü olduğunu
rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendisini bir yere götürmesi için Corto’yu övüp
duran birisine “Bir şey yapmam için bana methiyeler düzülmesi gerekmez. Kabul
ediyorum, çünkü işime geliyor” derken de, bir kavgada kurtardığı bir başkasının
“Niye yaptın?” sorusuna “Doğrusu, bilmiyorum... Kim bilir belki kahramanlığa,
cömertliğe inanan, soyu tükenmek üzere olan bir hanedanın son temsilcisi, yani,
belki de salakların şahıyımdır!...” cevabını verirken de kendisi gibidir Corto.
Oysa onun başkalarına, olan bitene aldırmaz görünmesinin arkasında kimsenin
hikâyesine müdahale etmek istememesi yattığını biliriz. Zira onun zulme sessiz
kaldığını, haksızlığa karşı çıkmadığını görmek de zordur. İlişkilerini
kullanmayı tercih etmez; Corto’nun temel prensiplerinden biri de insanlardan
yararlanmak değil onlardan mümkün olduğunca öğrenmeye çalışmaktır.
Corto kendi sınırlarını bilen bir o kadar da dünya sırlarına
vakıf birisidir. Mütevazılığındaki
bilgeliğin, hırssızlığındaki arınmışlığın ötesinde en dikkat çekici özelliği
hayvanlarla-doğayla kurduğu ilişkidedir. Corto Maltese, doğanın bir parçası
olarak var olduğunu sürekli hissettirir; etrafına toplanan kedilere masal
anlatırken ya da bir ağacın altında uzanıp hayallere dalarken dünyayla
bütünleşmişliği onu bambaşka kılar.
Elbette bütün bunların mimarı Hugo Pratt. Corto Maltese
maceralarında Pratt çizgilerinin başarısının yanında hikâyelerin özgünlüğü,
kompleks yapıları sıradan çizgi roman konularına göre çok dikkat çekicidir: 10
yaşında ailesiyle Etiyopya’ya yerleşen, 20’li yaşlarının ortasında Arjantin’e
göçen Pratt’ın zengin dünya görüşü Corto’ya olduğu gibi yansır.
“Bir Tuz Denizi
Şarkısı”ndan “Tuzlu Denize Balad”a
Corto Maltese’yi Türkiye’ye siyah-beyaz tanıyanlar için NTV
edisyonunun renkli–kuşe kağıda olması başta biraz yadırgatıcı gelse de buna
hızla alışılıyor. Ve fakat iki edisyon arasında sadece çeviriyle ilgili değil
(örneğin Dost baskısında “Bir Tuz Denizi Şarkısı” olan macera NTV baskısında
“Tuzlu Denize Balad”) yapısal olarak da ciddi farklar var: Bir Tuz Denizi
Şarkısı’nın başında yer alan mektup, Tuzlu Denize Balad’ta yer almayınca
Corto’nun yaşlılığında günlerini yüzü denize oturur bir şekilde geçirdiğini
öğrenemiyoruz. Ya da maceranın geçtiği Escondida’nın haritası NTV edisyonunda
yer almıyor. Dost baskılarının girişlerinde ve bazen de sonlarında yer alan
metinlerin de Corto’yu kavramakta yarattığı zenginlik NTV baskılarından
edinilemiyor.
Her durumda çizgi roman dünyasının başkalığı içinde bambaşka
duran bir karakterdir Corto Maltese. Kahramanların “üst-insan” özelliklerini
onda görmek mümkün değildir. Ancak tıpkı Corto gibi sahici bir merak ve keşif
duygusuna sahip olanların, kendisiyle barışık olanların Corto’yla çıkacakları
yolculukların insanın derinliklerine yapılan yolculuklar olacağı; Corto’nun
okumayı en çok sevdiği ama hiç bitiremediği Thomas More’un Ütopya’sını onunla
birlikte sürekli baştan okumaya başlayacakları kesin.
Kıvanç Koçak (Agos Kitap/Kirk, Eylül 2012)