14 Mayıs 2010
"Saatleri Ayarlama Enstitüsü"
saat, saat olmaktan çıkıp vücudunun parçasıymış gibi olduğunda güzeldir. kolunda varlığını, yokluğunu unuttuğunda güzeldir. bunu az saat yaşatır, yaşatana bağlanmak esastır.
ilk saatime, o zamanlar bir teknoloji mucizesi gözüyle baktığım casio'nun digital ekranlı saati dersem, dedemin doğumumda alıp "vakti gelince verirsin" diye anneme verdiği kurmalı nacar'a ne büyük haksızlık yapmış olurum. o casio'dan sonra gelip geçen saatleri hatırlamayıp, yıllarca durduğu kutunun içine bakıp bakıp "o gün gelse de taksam" dediğim, derken ortaokul sonda sanırım, takmaya başladığım 17 rubis'li nacar'ı hatırladığıma göre ilk saatim odur. gece yatmadan önce kurup, bileğimi hafifçe kulağıma yanaştırıp işleyişini dinlemişliğim çoktur...
kurma kolu bozulunca mecburen vedalaştığımız nacar'dan sonraki saatlerimden elime geçtiği için taktıklarım, "iyi bir beraberlik olur" diye yola çıkıp ayrılmaya karar verdiklerim var, geçelim, bizzat para biriktirip aldığım saat de içi siyah bir pulsar'dı. şimdiki, gönlümüzdeki manası çok derin, "iyi ki var" dediğim lacoste gelinceye kadar, uzun zaman yarenlik etti bana.
hasılı, kolunda varlığını, yokluğunu unuttuğun saat güzeldir, öylesine bağlanmak esastır. üstelik "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"nü sindire sindire okuyan için saat, hayatla hesabında da bir şeye işaret edebilir: "saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır..."
07 Mayıs 2010
uzun cüzdan
cırtcırtlı tabir ettiğimiz kırmızı, bezden, üzerinde benotton yazan cüzdanı hazırlığa başladığımda eso cebime sokmuştu. o cüzdan, bir okul kırması sırasında, o zamanlar atari salonları var hey gidi günler, "continue? insert coin in 10 seconds" koşturmacası sırasında, "amannn oyun gitmeden yeni jeton atayım"a kurban gitmiş, tunalı'daki bir ataricide kalmıştı. sözde alman kültür'de geçirdiğim uzun saatlerin ardından eve dönerken yokluğunu fark etmiş, eve ne diyecem diye düşünmeye başlamıştım ki, buna pek gerek olmadığını da anladım. olaylar arasında bağlantı kurmaktaki hız konusundaki yeteneğiminin serpilme aşamaları o ana dayanır, yalandan döktüğüm gözyaşlarımı sabırla karşılayan eso'nun "sen bugün nerelere gitmiş olabilirsin? bi düşün bakalım" sorusunu duyunca anlamıştım baltayı taşa vurduğumuzu: ataricide cüzdanımı bulan bir camcı, cüzdandaki karttan yola çıkıp eve ulaşmış, bizim sözde alman kültür'de olduğumuz saatler boşa çıkmıştı.
o cüzdanla vedalaşmamın orta 2'ye dayandığını hatırlıyorum. bir çekmecede esbank'tan bir şekilde eşantiyon gelen, esasen çek defteri taşımak için kullanılan cüzdanı bulduğum gün, "ahanda budur" deyip uzun cüzdanlar dünyasına adım attım. o da bizi nereden baksan lise 2'ye kadar taşıdı. o günden beri iki defa değiştirsem de pantalonumun arka cebinde duran tergan marka uzun cüzdandan başka cüzdan kullanmadım, kullanmayı düşünmem (heyhat, internet sitelerine girdim baktım, bizim modelden artık yapmıyorlar mıdır nedir? gerçi, bir uzun cüzdan fotoğrafı bile bulamadık doğru dürüst o da ayrı).
bir tür iyi insan sıfatıyla "cüzdanınız düşecek" diyenlere "düşmez" deyişimden çok, "sağolun" demişliğim çoktur; "çekerler" diyenlere, "sağolun"dan çok "çekemezler". çünkü düşmez, çünkü çekemezler. zaten cüzdanda para da taşımam... o cüzdanın oradan düşebileceğini, çekilebileceğini hesaplayanlan "iyilikseverlerin" akıllarının bir köşesinden hep "düşse de alsam", "çeksem de görse gününü" fikrini geçirdiklerine inanırım. cüzdanımla ilgili konuşanlardan pek hoşlananmam...
03 Mayıs 2010
"el tutuşa tutuşa"
blogun güzel yanı bu, "geriye dönüp baktığında hayatında ne görüyorsun?". 2007'de polis çemberinin içinde koşu bandına takılmışım; 2008'de salyalı polislerin kahve sandalyesi fırlattıkları insanların içindeymişim, mis sokak'ın köşesiydi hatırlıyorum; 2009'da sıraselviler'di, gümüşsuyu'ydu, kazancı'ydı polisle karşılaşa karşılaşa meydana çıkamayınca bir şey yazmamışım, düşman yolları sahiden kesmiş...
2010 mayısı kayıtlara güneşli bir günde, eşle dostla sevdicekle, kötü alan yönetimine, marş-şarkı çalmadaki beceriksizliğe rağmen tarihe geçen bir günde "oradaydım" olarak geçsin.
ps.
- havadan başka fotoğraflar için bkz.
- şiirin tamamı da burada.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)