30 Temmuz 2008

"Yihla Moja"

dünyanın bir yerlerinde birtakım adamlar birtakım işler yapıyorlar. senin bundan haberin neden sonra oluyor ya da olmuyor. onlar zaten o birtakım şeyleri birilerinin haberi olsun diye de yapmıyor. hayatın belli bir döneminde başka bir şey yapamayacağın için yaparsın ya bazı şeyleri ya da şöyle demeli, başka bir şey yapman mümkünken yapmadığın için, bir şeyi seçtiğin için... adın oradan oraya başka başka oluyor; biko, sands, kurti, marcos, çayan... ama orada burada birileri çıkıp, sahici bir merak gösterip "neydi/ne bu adamların derdi" diyor işte. az şey değildir.


Discover Peter Gabriel!



ps. youtube'u olanlar böyle buyurabilir.

24 Temmuz 2008

öyle duruyorum


öyle duruyorum işte. durup duruyorum durduğum yerde. bir yere gitme azmiyle doluyum ama duruyorum. bir şeyler yapma azmiyle doluyum ama duruyorum. bir işaret bekliyorum belki; kocaman bir uçan bulutun gelip kafama konmasını, bardak bardak içilen sulardan sonra ağzımın kenarından sızan bir damlanın yol göstermesini, pencereden duyduğum yaprak hışırtılarının apollon'un liri olmasını... belki de sadece zamanın gelmesini. belki de sadece doğru zamanı...

o zamana kadar ama, öyle duruyorum işte. durup duruyorum durduğum yerde.

16 Temmuz 2008

"daha güzel bir hayat bence nasıl olabilir?"


"hava ne soğuk, ne çok sıcak olsun isterim. ılık bir rüzgâr her zaman esmeli, bazan da insanın çömelip kalmasını gerektirecek bir fırtına çıkmalı. otomobiller yok olacak. evler kırmızı olsa. çalılıklar altın olsa. insan her şeyi bilse de hiçbir şey öğrenmek gerekmese. adalarda yaşasak. caddelerde otomobiller açık durur, yorgun olan binebilir. zaten hiç mi hiç yorgun olmaz insan. otomobiller kimsenin değil. akşamları hep uyanık kalırız. insan neredeyse orada uyur. hiç yağmur yağmaz. her arkadaş dörder dörderdir, tanımadığımız insanlar yok olur. bilinmeyen her şey yok olur."

(solak kadın, peter handke)

sofu baba


belki beş ayı var, her sabah mebusan yokuşu'ndan aşağıya tramvaya inerken, sofu baba'yı görünce "bir şey yazayım bugün" diyorum, yok, yazmıyorum sonra. "ne yazayım ki?" hali peyda oluyor. hatta içeriye kilitlenmiş bir buzdolabı 2-3 gün orada dururken bile bir şey yazmadım.

ama bu gece ne oldu, nereden geldi aklıma, en azından kayıtlara geçsin istedim. işte sofu baba. söylenenlere bakılırsa kuruni'ye kadar gitmişliği var vakti zamanında. bir de ta ne zaman bir enerji paylaşımı olayına girmiş.

küçükken "böyle şeyler bana gözükür mü ki?" diye epey düşünmüştüm. belki çoktan göründüler de ben farkında değilim. bu saatten sonra da açık seçik görünürler mi, misal sofu baba sırtımı sıvazlar mı, enerji aktarır mı bilmem. bildiğim yarın sabah önünden geçerken yine içeriye bakacağım. belki bi işaret çakar belli mi olur.

08 Temmuz 2008

ilaçlama

memlekette ne çok insanın psikolocik hasta olduğuna şöyle biraz yakından bakınca "ulannn" diyorsun. herkesler hasta; bildiğin çocuklar, erişkin olmaya çalışan elemanlar, yaşını başını almış adamlar, çoluk çocuk sahibi kadınlar, bu, şu, o yani. herkesler ilaç kullanıyor artık peynir ekmek gibi. uykun mu yok, ilaç iç; depresyonda mısın, bas ilacı; korkuyor musun, yut yut yut; oğlan hiperaktif mi, ilaçla...
kimyasalla vücutlarının hayat karşısındaki direncini dengelemeye, yükseltmeye çalışan bir sürü insan.

bir yönüyle geri bir zihniyeti temsil ettiğini bildiğin durumlar olabilir hayatta. normal. ama yine de "uyumak için uyku hapı, kendini iyi hissetmek için adını bilmediğim bir takım ilaçlar içmeyecem" demek, bütünüyle manasız değildir. zaten vakti zamanında böyle ilaçlar falan olmamasını bir yana bırak, buralar da dutluktu.

02 Temmuz 2008

türküsü, otu, oteli...




"Mütecaviz kitle çabucak ulaşılabilecek bir hedefe dayanır. Hedef bilinir, açıkça tanımlanmıştır ve üstelik yakındır da. Bu kitle öldürmeye çıkmıştır ve kimi öldürmek istediğini bilir... Hedefin beyan edilmesi, yok edilecek olanın kim olduğunun duyulması kitleyi oluşturmaya yeter... Mütecaviz kitlenin hızla büyümesinin önemli bir nedeni, hiçbir riskin bulunmamasıdır.
Risk yoktur, çünkü kitlenin sınırsız bir üstünlüğü vardır. Kurban, kitleyi oluşturana hiçbir şey yapamaz..."

"Ateş hakkında söylenebilecek ilk şey, her zaman ve her yerde aynı olduğudur. Ne kadar büyük ya da küçük olursa olsun, nerede başlarsa başlasın ve ne kadar uzun ya da kısa sürerse sürsün, imgelemimizde her zaman, belirli bir (yangın) olayından bağımsız olarak bir aynılık taşır. Ateş imgesi kesin bir biçimde işaretlenmiş, silinmez ve bariz bir yara izi gibidir..."

"... Cehenneme yer veren dinlerde... Bir kitle simgesi olan ateşle kolektif öldürme, dışlama fikriyle yani cehenneme yollamayla ve şeytanı düşmanlara teslim etmeyle ilintilendirilir. Cehennemin alevleri yeryüzüne ulaşır ve bu cezayı hak etmiş olan sapkını içine alır..."

"Bütün yok etme araçlarının en etkileyicisi ateştir. Çok uzaktan görülebilir ve daha da çok insanı kendine çeker. Geri dönüşsüz bir biçimde yok eder; ateşten sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Bir şeyi ateşe veren kitle kendisini karşı konulamaz hisseder; ateş yayıldığı sürece herkes kitleye katılacaktır ve ona düşman olan her şey yok edilecektir..."

"Bir şeyde ne kadar hayat varsa, o şey ateş karşısında o kadar dirençsizdir; yalnızca mineraller, bütün maddeler içinde yaşamdan en yoksun olanı onunla başa çıkabilir..."

meraklısına not: Canetti'nin Kitle ve İktidarı'nın ilk yayım tarihi 1960.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...