17 Aralık 2007

puf


eti puf'tan bir tane alanları önce kınamak sonra da paketi açmakta zorlanacakları için dalga geçmek gerekir. zira paketin üzerindeki "buradan açınız yazısı" mavradır. eti puf'u çift sayıda alıp, birinin ucunu diğerine sertçe saplayıp çekerek açmak esastır. bu da bana Kafka'nın Milena'ya dediğini hatırlatır ne alakaysa: "En çok seni seviyorum diyorum ama gerçek sevgi bu değil sanırım, sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla dersem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki..." Kafka'nın, Milena'ya hiç eti puf almadığını biliyoruz üstelik.

ama işte eti puf alıp, birine vereceksen de, ötekini saplayarak açtığını yiyeceksin! kibarlık yapıp açtığını karşındakine verme; herkes kendi etini yesin!

4 yorum:

Talisman dedi ki...

Bir de çokomel vardır, ambalajı süper, üstünde çizgi film kahramanları olur.. Küçükken onlardan alır, ambalaj kağıdını defter arasında düzleştirir, çok da mutlu olurduk..

kafcamus dedi ki...

fakat bir diyet insanı olduğunuzu da hatırlatmak isterim tabii:)

Adsız dedi ki...

Kafcamus,

Ne alaka demek geliyor insanın içinden ama ne alaka dememek lazım yine de...

Kafka, Milena ilişkisinden benim aklımda en çok kalan da bu cümle sanırım. Belki de bu ilişkinin özeti bu cümle olduğu için... Bıçak gördüğümde, mutfakta birşeyler doğrarken bazen aklıma gelir. Ama hiç eti puf görüp de hatırladığım olmamıştı... Ben eti pufu kenarındaki, sizin "mavra", kulakçığı tutup açarım. Hindistan cevizlisi en çok sevdiğimdir. Egzotik bir havası var ne de olsa.

Deleuze ve Guattari, güzel söylerler, Kafka'nın mektup yazma halini, bu kendini oydukça oyma halini, güzel anlatırlar. Nişanlı olmayı bir mesafe saymasını, hem birleşmemek, hem ayrılmamak için harika bir konum olarak görmesini, mektup yazarak beslenmesini pek güzel açıklarlar.

Saklanmasını, kaçmasını... Milena'ya bir türlü kavuşmamasını... Aslında kavuşmak istememesini...

Çünkü hayatına bir başkasını dahil ederek düzenini bozmak istemez. Belki de korkar kimbilir...

Ama tamamen kopmayı da göze alamaz, mektupların yarattığı mesafeye sığınarak yazmaya -sevmeye- devam eder.

Yazıyla kurulan bağlar çok güzel. Mesafeli kalmak ve o mesafeyi yazarak katetmek...

Onsuz yaşayamamak, onunla da yaşayamamak...

Kafka Milena'ya eti puf almamıştır ama bilse kesin alırdı. Ama belki Kavárna Slavia'da meyveli hamur tatlısı yemişlerdir beraber...

Kafka, Milena, eti, puf, mesafeler, kafkaloglar bir tarafa "eti cin" gibisi yoktur. O methiyeyi puftan daha çok hakeder hiç şüphesiz.

kafcamus dedi ki...

a.a.,

ben size ne desem ki? "minör bir edebiyat için", evet...

yazı üzerine kurulan ilişkilerin kat'a yıkılmayacağına inanmak istiyor insan. ama sonuçta yazının sınırlarının bittiği bir yer de var: yanlış anlaşılmalar, korkaklıklar, lüzumsuz inatlaşmalar, hoyratlıklar, hayal kırıklıkları... hepsi dahil oraya. üstelik kuşkusuz eti cin de bunların dışında değildir! elbet onu yazacağımız bir gün de gelir...

kendinize bir eti cin alın, benden olsun...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...