2018 Kasım-2019 Aralık tarihleri arasında, iş icabı değil tamamen kendi zevkim için okuduğum kitapların listesini çıkarmıştım. atladıklarım kesin oluyor ama yıl içinde "kitabi" başlığı altında çok düzenli şekilde tuttuğum bir liste bu (13 sene olmuş! bir sürü insana da ilham kaynağı olduğunu duyuyorum, hayatta övünebileceğimiz şeylerdendir!). öne çıkanlar, "2019'da okuduğum en iyi kitap" ödülü için adaylar şunlardı:
* Denemeler - Montaigne
* Mephisto - Klaus Mann
* Kesik Kafa Inocencio Onesto - Juan Octavio Prenz
* Lenin - Lars T. Lih
"ne boş laflar", "neden bu kadar geç okudum", "tam zamanında okudum"... Denemeler, insanda bu duyguların hepsini birden uyandırabilen ender kitaplardan sanırım. bazı kısımları çağdışı tabii ama genel olarak bir adamın oturup hayatla sohbet etmesini, hayatla net biçimde yüzleşmesini sevdim ben.
Kesik Kafa Inocencio Onesto, "çok iyi" değil belki ama ama "iyi" kitap. aday listesine girmesinin sebebi de bu aslında: Juan Octavio Prenz'in kurduğu "büyülü gerçekçi" dünya, zihnin bir köşesinde çıkmayan bir yer ediyor. daha ne olsun.
Mephisto, aslında daha okurken "yılın kitabı olur" dediğim bir kitap oldu. sahiden de yıl sonuna kadar onu geçen başka kitap olmadı kafamda. nasıl olsun? Klaus Mann, çok iyi bir oyuncunun ruhunu, sanatını, hayatını nazilere usul usul satışını o kadar şahane anlatıyor ki. üstelik aslında bir ruh halini, bir zihinsel durumu gösterdiği için mevzu sınırları aşıyor, evrensel bir hal kazanıyor; kitaba koyduğu notta "bu kitaptaki bütün kişiler, insan tiplerini temsil eder, portrelerini değil" derken demek istediği şey mesela türkiye'ye bakınca çok daha iyi anlaşılıyor. beri yandan kitap bir gerçeğe de dayanıyormuş: kitabın kahramanı bir dönem Mann’ın kız kardeşiyle de evli kalmış oyuncu Gustaf Gründgens. hatta kitap çıkınca, nazilerle işbirliği yapıp almanya’nın en büyük oyuncuları arasına giren Gründgens’in kişilik haklarının ihlali gerekçesiyle dava açılmış, kitap toplatılmış, çok uzun süre yasaklı kalmış. neticede Mephisto "2019'da okuduğum en iyi kitap" ödülünü net biçimde kazandı (alkışlar, alkışlar...). Klaus Mann beyi yürekten kutluyoruz.
gelelim film ödülüne... her seyrettiğim filme imdb'den not veririm: 10 üzerinden: 4-berbat, 5-kötü, 6-idare eder, 7-seyredilir, 8-iyi film, 9-10 zaten çok çok iyi film. her ay seyrettiklerimi "seyir defteri" başlığıyla bloga da aktarıyorum. 2019 aday listesi şöyle (söz konusu ayda en yüksek puanı almış filmler bunlar. misal iki tane 8'lik film varsa, o ay afişini koyduğum film kazanıyor):
Şubat: Bohemian Rhapsody (2018): 6/10
Mart: O.J.: Made in America (belgesel) (2016): 8/10,
Queen: Rock the World (belgesel) (2017): 8/10
Queen: Rock the World (belgesel) (2017): 8/10
Nisan: Schindler's List (1993): 7/10
Mayıs-Haziran: The Dresser (1983): 7/10
Temmuz-Ağustos: What Happened, Miss Simone? (belgesel) (2015): 8/10
Eylül-Ekim: Parasite (2019): 9/10
Kasım: Dunkirk (2017): 7/10Aralık: Who Killed Little Gregory? (belgesel) (2019): 8/10,
The Last Hangover (2018): 8/10
filmden önce belgesel dalı... bu sene belgesel dalında özel ödülü Who Killed Little Gregory? kazandı. 1984'te, 4 yaşındayken öldürülen küçük Gregory'nin katilinin peşinde geçen yıllar çok tuhaf, epeyce rahatsız edici bir hikaye ortaya çıkarıyor. iyi kurgulanmış belgeselde suç, adalet, aşk, nefret, aile, yalan, gizem, kötü hukukçuluk, medyanın gücü, medyanın çirkinliği ne ararsan var...
bu sene 9'luk tek film olduğu için "2019'da seyrettiğim en iyi film" ödülü için tarihin en rahat seçimlerinden biri söz konusu aslında. Parasite uzun zamandır seyrettiğim en iyi film. üzerine o kadar çok şey yazıldı ki, uzun uzun tekrara gerek yok ama ben sınıf meselesini, hayatın tam içindeki sınıfsal mücadeleyi bu kadar iyi anlatmasını çok beğendim. şahane metaforlarıyla, şahane gözlemleriyle ufuk açıcı bir film Parasite. Bong Joon Ho'yu tebrik ediyor, "bozma bu çizgiyi" diyoruz. (yönetmenin teşekkür konuşmasını dinleriz, salon alkışlarla inler...)