Herkes onu “Çığlık” olarak bilse de Edvard
Munch’un tablosuna verdiği orijinal isim “Der Schrei der Natur” aslında.
Yani, “Doğanın Çığlığı”:
“Bir akşamüstü bir yolda tek başıma yürüyordum. Bir tarafta şehir, bir tarafta fiyort vardı. Kendimi yorgun ve hasta hissettim. Durdum ve fiyordun ötesine doğru baktım; güneş batıyordu ve bulutlar kan kırmızı bir renge dönüşmüştü. Doğanın üstünden bir çığlığın geçtiğini duyumsadım; sanki o çığlığı duymuşum gibime geldi…”
Günlüğünde Çığlık’ın ortaya çıkış hikâyesini böyle anlatıyor Munch (link).
Munch, 1893-1910 yılları arasında aynı temanın
farklı versiyonlarını da yapmış. Birbirinin aynısı gibi gözükseler de,
öndeki “esas kahraman”ın duruşu dahil, aralarında ciddi farklar var
aslında: Arkadaki adamların pozisyonları, gemiler, renklerin kullanımı…
Ancak her durumda “Çığlık” bir kült haline geldi; hatta “zamanımızın
Mona Lisa’sı” olarak tanımlayanlar oldu. Herkes onda yalnızlık,
çaresizlik, öfke, hayal kırıklığı, hüzün, korku, melankoli gibi farklı
farklı birçok insani duyguyu gördü. Resim bu kadar ünlenip, dünyanın en
pahalı tabloları arasına girince haliyle hırsızların da ilgisini çekti:
Bir versiyonu 1994’te çalındıktan üç ay kadar sonra bulundu; 2004’te bir
başka versiyonu bu kez Munch’un bir başka tablosuyla beraber çalındı,
ancak iki yıl sonra ele geçirilebildi (link).
***
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş
geçtiğimiz hafta içinde, seçim kampanyası öncesi, Diyarbakır’da yaşayan
ailesini ziyaret etti. Annesi, babası, (aldığı cezalar yüzünden sürgünde
yaşamak zorunda kalan abisi Nurettin dışında) kardeşleri maaile bir
aradaydı. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin benzerini
görebileceğiniz standart, sevimli bir aile pozu vermişler, gazetelerde,
televizyonlarda gördük. Poz güzeldi fakat tam da oturdukları koltuğun
arkasındaki yer alan “şey” de gözden kaçacak gibi değildi: Duvar halısı?
Poster? Bir kolaj? Tablo?...
Başka karelerde “resim” netleşti: Bir tablo. Demirtaş’ın kız kardeşi Bahar Demirtaş tarafından yapılmış:
"Fotoğrafta yer alan tablodan 6 adet yaptım. Tabloyu Hawar espri kopyası olarak yapmıştım. Hawar Kürtçe'de yakarış, yardım nidası anlamına geliyor. Ünlü 'Çığlık' tablosundan esinlendim. Karışık teknik kolaj çalışması. Yaklaşık 3 yıldan beri evimizde asılı duruyor. Annem o tabloyu çok beğendiği için hep duvarda tutuyor. Aile olarak sanata aşırı derecede düşkünlüğümüz var. Sanat tüm aile bireylerinde var dememiz yerindedir." (link)
Nitekim daha sonra Bahar Demirtaş’ın tabloyu çok daha önce twitter hesabından paylaştığı da anlaşıldı zaten. (link)
***
O aile fotoğrafına HDP’ye dair yaftalamaları,
şunu, bunu bir an için kenara koyup bakın; muhtemelen tek dertleri daha
huzurlu, daha güvenli, daha mutlu, daha tasasız bir hayat sürmek olan
bir aile göreceksiniz. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin benzerine
rastlayabileceğiniz standart, sevimli, çocuklarıyla gurur duyan bir
aile. Tam da kapı komşunuz olan bir aile. Evlatlarından biri siyasetin
içinde memleketi ailesinin daha huzurlu, daha güvenli, daha mutlu, daha
tasasız bir hayat sürmesi için mücadele eden bir aile. Ama beri yandan
öyle ya da böyle epey acı da çekmiş bir aile; abinin fotoğrafta
olmaması, olamaması bir şeyler anlatmıyor mu?
***
Bir Demirtaş güzellemesi yapmak değil amacım.
Üstelik HDP’li de değilim; eleştirel mesafemi koruyorum. Ve fakat "seçim
sath-ı maili"ne girdiğimiz bu günlerde sağda solda görmeye
başladığımız, muhtemelen daha da çok göreceğimiz "İlla bir parti daha
barajı aşacaksa, HDP yerine Vatan Partisi’nin aşmasını arzu ederiz" gibi
Özdilci, milliyetçi zırvalara kulak asmadan önce, "Kürt partisi"
etiketini kullanmaya başlamadan önce mesela "Bunlar gerçekten ne
diyor?", "Bunlar gerçekten memleketin kötülüğünü istiyor olabilirler
mi?" gibi sorular sorsak güzel olmaz mı? Onyıllardır sürüp giden bir hak
mücadelesinin, daha demokratik, daha özgür, daha adil bir ülke
mücadelesiyle birleşip kaynaştığı yerler üzerine -yeri geldiğinde
eksiğini gediğini de söyleyerek tabii- düşünsek, güzel olmaz mı?
***
Munch’un tablosuna bakan herkes yalnızlık,
çaresizlik, öfke, hayal kırıklığı, hüzün, korku, melankoli gibi farklı
farklı birçok insani duyguyu görür. Türkiyelilerse aslında tüm bunları
ve daha da fazlasını içeren bir Türkiye tablosuyla karşı karşıya
olduklarını da sezebilirler herhalde. Seçimler, bu tabloyu değiştirmek
için küçücük de olsa bir umut barındırıyorsa ona koşulsuzca değil tabii
ama biraz daha aklı selimle yaklaşmak gerekmiyor mu?
Munch’un "Çığlık"ı, epey karamsar, neşeden,
mutluluktan uzak bir tablo; çalınıp duruyor, sürekli hırsızların hedefi.
Beğenin, beğenmeyin fakat Bahar Demirtaş’ın "Çığlık" uyarlamasına
tekrar bakın: Oradaki Ahmet Arif’in "Uy Havar" şiirini, Kamber Ateş’in
annesinin "çığlığını", yok yere ölüp gitmiş memleket gençlerinin,
çocuklarının seslerini ama yine de içerdiği umudu, mutluluğu, eğlenceyi,
özgürlüğü sadece ben fark ediyor olamam herhalde? Öyleyse
söyleyebiliriz: O tabloyu çaldırmamak için bir oyunuz var, kullanın!
Birikim Haftalık, 11.04.2015