19 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine bir haber düştü; dikkat çekmeyecek gibi değildi ama, memleket gündemi malum, şöyle bir konuşulup geçildi. Çok değil on gün kadar sonra, 28 Ocak’ta internet sitelerine, gazetelerin sitelerine başka bir haberle birlikte muhtelif fotoğraflar düştü; özellikle fotoğraflar dikkat çekmeyecek gibi değildi, nispeten biraz daha fazla konuşuldu üzerine. Hak ediyordu; hakkını vermeyi deneyelim.
19 Ocak tarihli haberle başlayalım: Ergenekon davası nedeniyle hakkında yurt dışına çıkış yasağı bulunan Doğu Perinçek’in yasağın kaldırılması için yaptığı başvuruyu inceleyen mahkemenin, hem de oybirliğiyle, Perinçek’i haklı bularak yasağı kaldırdığıydı haber. Böylece Doğu Bey, 28 Ocak’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) görülecek duruşmasında bizzat yer alabilecekti. Mahkemenin gerekçesi de zaten Strazburg’da görülecek bu davaydı: “Sanığın AİHM'deki duruşmaya katılması şahsi bir durumdan ziyade, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ermeni olayı hakkındaki tez ve savunmalarını da yakından ilgilendiren bir husustur...”
Peki bu dava neydi? Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de çıkarılan "Ermeni soykırımının inkâr edilmesini yasaklayan" yasanın yürürlüğe girmesinin ardından bu ülkeye gitmiş, verdiği muhtelif konferanslarda, yaptığı konuşmalarda Ermeni iddialarını reddeden konuşmalar yapmıştı. Bunun üzerine hakkında dava açılmış, yargılanarak İsviçre tarafından 90 gün hapse mahkûm edilmişti. Perinçek konuyu AİHM’ye taşıdı; AİHM’de bu sefer İsviçre’ye mahkûmiyet kararı çıktı. Bu karara karşı İsviçre boş durmadı tabii, temyiz başvurusunda bulundu. Temyiz başvurusunu kabul eden mahkeme, davanın Büyük Daire tarafından görülmesini kararlaştırdı. 28 Ocak’taki, "Perinçek’in şahsi durumundan ziyade Türkiye’yi yakından ilgilendiren duruşma", bu duruşmaydı.
28 Ocak’ın haberi işte buydu ama fotoğrafı şüphesiz Egemen Bağış, Deniz Baykal ve başka milletvekillerinin de bulunduğu Türkiye’den bir heyetin topluca aynı karede gözüktüğü, gülümsedikleri fotoğraf...
İşte özlenen fotoğraf! İşte yolsuzluktu tape’lerdi, bakara makaraydı, yatak odası kasetiydi iktidardı, muhalefetti her şeyi geride bıraktıran fotoğraf! İşte memleketimizin ihtiyaç duyduğu -Ahmet İnsel’in yerinde adlandırmasıyla- “milli mutabakat”!
Üstelik fotoğraftakiler sadece buz dağının görünen kısmı. Zira yine haberlerden, fotoğraflardan öğreniyoruz, salonun dışında 500 kadar Türk, 50 kadar Ermeni’ye karşı Türk bayrağını dalgalandırırken Süheyl Batum’dan Yaşar Okuyan’a, Masum Türker’den Zekeriya Beyaz’a, Nasuh Mahruki’den Mustafa Mutlu’ya, Canan Arıtman’a kadar birçok ünlü Türk büyüğü(!) de oradaymış.
Facebook’ta gazeteci Mustafa Mutlu’nun okurları tarafından açılan, kendisinin de "izleyip okurlarıyla buluştuğu" bir grupta, Mutlu’nun Strazburg notları var. Diyor ki, "Egemen Bağış’ın Baykal’ın sağından ayrılmaması, ikilinin zaman, zaman içtenlikle sohbet etmesi de ilginç görüntüler arasındaydı". Hatta yine Mutlu’nun yazdığına göre AKP heyetinden Bağış, CHP heyetinden Haluk Koç’la duruşmaya verilen arada sohbet ederken, "Doğu Perinçek, burada Charlie Hebdo" demiş! (link)
Milletvekillerinin, heyetlerin, bayrakçı Türklerin Strazburg’da bulunma sebebi ağırlıkla "100 yıllık yalanı bitirmek için" olarak tarif edildiğine göre buradaki esas meselenin Perinçek’in ifade özgürlüğü hakkını savunmak olmadığı, en azından bunun ikinci planda kaldığı ortada. Nitekim Yeni Akit, Perinçek’in genel başkanı olduğu İşçi Partisi’nin genel başkan yardımcısının görüşlerini tam da bu bağlamda yayımlıyor (Şaşırmayın! Evet, Yeni Akit! "Milli mutabakat" dedik ya):
"‘Soykırım Yalanı Fransa’da Tarih Oldu’ - … Mustafa Güleç, ‘Sayın Doğu Perinçek ve avukatlarının güçlü delilleri ve savunmaları karşısında emperyalist bloğun söyleyeceği bir şey kalmadı. Dolayısıyla 100 yıllık Ermeni soykırımı yalanı Fransa’da ayaklar altına alındı, çiğnendi, tarihe karıştı’ diye konuştu. Güleç, ülkenin bağımsızlığından yana olan tüm milli güçlerin bu milli davada tek vücut olduğunu ifade etti." (link)
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz değil mi? Perinçek’in ifade özgürlüğünü savunmak, inkâr yasalarına karşı olmak "tek vücut" olmakla o kadar iç içe geçiyor ki, insan en hafif tabiriyle nerede duracağını şaşırıyor. Bir ulusa devlet gücüyle yaşatılan acılar, tehcir, insanların yerinden yurdundan olması, katledilmesi "milli dava" karşısında o kadar görünmez oluyor ki, insan en hafif tabiriyle üzülüyor. "Solcuyum" diyeninden "sağcıyım" diyenine öyle bir "mutabakat" sağlanıyor ki, en hafif tabiriyle "Bu kadar da olmasın" diyorsun, "kafalar bu kadar da karışık olmasın."
Şaşırıyorsun, üzülüyorsun, "bu kadar olmasın diyorsun" da sonra çok değil yine 10-15 gün öncesini hatırlıyorsun. Misal, CHP, Agos gazetesinin bulunduğu Ergenekon Caddesi’nin adının Hrant Dink Caddesi olarak değiştirilmesi yönünde kanun teklifi veriyor (link). "Ne güzel" demeye kalmadan, CHP Beyoğlu İlçe Başkan Yardımcısı, CHP’li milletvekillerinin Hrant Dink anmasına “Yüzleşin Hrant’la, Soykırımla!” pankartının arkasında katılmasına tepki göstererek disipline gönderilmeleri için dilekçe veriyor (link). "Haydaaa" derken, CHP İlçe Başkanı, "O başvuru bireyseldir, biz kendisiyle aynı görüşleri paylaşmıyoruz" diyor (link)... Sağı zaten bir yana koyalım, sadece CHP’de değil, sol olduğu iddiasındaki başka bir sürü insanda da, partide de, harekette de, başka bir sürü konuda da bu tahterevalli böyle inip inip kalkıyor. Çünkü hadi sağ neyse de, aslında bir türlü "yeter yahu" denilip, silkelenip atılamayan bir "zihniyete", bir "bakış açısına" kilitli kalmış durumda sol olduğu iddiasını taşıyanlar da.
Fotoğrafın üzerine uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz. O kare bir devletin zihniyetidir, anlayışıdır! Yüce devlet geleneğimizi, şanlı ecdadımızı sergilemek üzere merdivene dizilen 16 eski Türk devletinin askerleri yerine o karedekileri de dizebilirsiniz mesela, sırıtır mı? Zira sol da olsa, sağ da olsa üzerinde "milli mutabakata" varılan; bir türlü yüzleşilemeyen, belki de yüzleşilmek istenmeyen; oysa çok bile değil biraz silkelense epeyce ferahlayacağımız, Türkiye toplumunun yakasına yapışıp kalmış, inatçı izlerin resmidir o kare. Ne yazık ki... Türkiye’de oyuncu George Clooney üzerinden konuşulan, çeşit çeşit "galeriler" açılan avukat Amal Clooney’nin fotoğraflarından çok daha önemlidir. Ne yazık ki...