Bundan
tam altmış gün önce, iki ay yapar, Adana’da bir eylem sırasında 15 yaşında bir
çocuk öldürüldü. İbrahim Aras’ın bir kaldırımın üstüne yığılıp kalmış, hafifçe
yana yatmış vücudu kafasını taşıyorla taşımıyor arası bir şeydi, zira
İbrahim’in kafatası parçalanmıştı. Emniyet önce İbrahim’in elinde bomba
olduğunu, polise atmak isterken elinde patladığı için hayatını kaybettiği
açıkladı ama ne otopsi raporu ne de 15 yaşındaki İbrahim’in yavaş yavaş büyümekte
olan elleri öyle söylüyordu.
İbrahim’in
kafasını polisin attığı bir gaz fişeğinin dağıttığı belli gibi ama tam olarak
neler olup bittiğini bir türlü öğrenemiyoruz. Zira iki aydır, altmış gün yapar,
İbrahim Aras cinayetiyle ilgili doğru dürüst tek bir adım atılmış değil. Ailesi,
savcılığın ve emniyetin etkin bir soruşturma yapmadığından yakınıyor, olay
yerinde ve civarda onlarca kamera olmasına rağmen nasıl olup da olayın
aydınlatılamadığına isyan ediyor. Yetkili hiç kimsenin kapılarını çalmadığını
söylüyorlar: "Benim çocuğumu katledenlerde en
ufak bir vicdan ve merhamet olsaydı bunu yapmazlardı. Böyle bir katliam tarihte
görülmemiş. Çocuğumun kafası paramparça olmuş, kafatası etrafa dağılmış ve
beyni bir apartmanın ikinci katına kadar sıçramış. Bu vahşeti yapanları en kısa
zamanda adalete teslim edilmesini istiyorum."
İnsanın
içinin kaldıramayacağı fotoğraflarda kaldırımın üstünde öylece kıvrılmış yatan
bir çocuk var. Halihazırda Adana’da Küçükoba Mezarlığı’na gömülü olduğuna
bakmayın; altmış gündür, iki ay yapar, o kaldırımın üstünde öylece yatıp
duruyor aslında. Çünkü o 15 yaşındaki çocuğun kafasını parçaladılar. Çocuğun.
Kafasını. Parçaladılar....
***
On yıl
önce, 21 Kasım 2004'te "güvenlik güçleri"
Uğur Kaymaz'ı, 12 yaşındaki bir çocuğu, çoğu sırtından giren kurşunlarla -yukarıdan aşağıya doğru, düzgün bir biçimde
sıralanmışlardı- öldürmüşlerdi. Uğur’un ölümü için "dönüm noktası"
falan denmişti ama neticede öyle olmadığını hep birlikte gördük.
Çünkü bu topraklar kendi çocuklarına, gençlerine acımasızlığın
ciltlerce kitabını yazmış durumda. Çünkü bu topraklarda her zaman insandan,
çocuktan, gençten daha önemli şeyler var. Çünkü çok geriye gitmeye gerek yok
Berkin Elvan var, Ali İsmail Korkmaz var, İbrahim Aras var, var da var... Bunları
biliyor olmanın verdiği ıstırap bile "yeni Türkiye" hikâyesine
inanmayı o kadar imkânsız kılıyor ki...
***
İbrahim’in annesi Servet Aras, "Bu dünyada olmasa da öbür
dünyada iki elim yakalarında olacak. Onlardan çok şey istemiyorum. Sadece o
canilerin yakalanmasını istiyorum. Oğlumu toprağa verirken bile göremedim, bu
benim içime dert oldu. Bu kederle daha fazla yaşayamam. Onun için tek isteğim
oğlumun katillerinin yakalanmasıdır" diyor.
Öbür dünya var mı bilmiyorum ama çocuklarımızın, gençlerimizin
katillerine karşı kayıtsızlık içinde bir toplum olduğumuzu biliyorum. Çünkü altmış
gündür, iki ay yapar, gerek yazılı-görsel medyada gerek sosyal medyada İbrahim
Aras için yükseltilen ses o kadar az ki... Çünkü sadece
"yetkililerin" değil, genel olarak ülkenin, o kaldırımın üstünde
yatıp duran İbrahim’e yeteri kadar sahip çıkmadığını düşünüyorum. Nedenini
bulamıyorum? Kayıtsızlık, alışmışlık, yılgınlık, bilmediğimiz başka şeyler... Tam
bir cevabım yok. Fakat İbrahim Aras’ın, 15 yaşındaki bir çocuğun sokak
ortasında kafasının parçalanması sadece annesine değil bize de dert olmayacaksa
cumhurbaşkanlığı seçimi de, başbakanın kim olacağı da, o efsane klişeyle CHP’de
suların durulmamasının da, Demirtaş’ın umut olmasının da hepsinin hikâye
olduğunu düşünüyorum.
***
Anlatılanlara, yazılıp çizilenlere, "başka Türkiye
mümkün"lere, umutlara, şuna buna aldırmayın; 15 yaşında kafası
parçalanarak öldürülmüş bir çocuğu kimin öldürdüğü ortaya çıkmadan, bulunmadan gerçekten "yeni
Türkiye" diye bir şey asla olmayacak. Zira katilleri bulununcaya kadar, büyümekte
olan elleri ve üzerinde Ümit Karan formasıyla o kaldırımda hafifçe yana
kaykılmış biçimde yatmaya mahkûm edilen İbrahim Aras değil, Türkiye’nin bizzat
kendisi.... Bu da "yeni
Türkiye"ye olmasa da bizim içimize dert olsun, hiç kurtulamayacağımız bir
azap olsun...