Şekibe Hanım’ın gözleri doluyor hâlâ “çocukları” andıkça.
“Yok yere öldürüldüler” derken, otuz iki yıldır duyduğu acının izleri beliriyor
gözlerinde. “Deniz, kabına sığmayan, cıva gibi bir çocuktu. Ama o heybetli
görünüşünün arkasında ince ruhlu bir çocuk vardı. Hüseyin, hep geride durmayı
tercih etse de içlerindeki teorisyen oydu. Müthiş bir bilgiye, zekaya sahipti.
Yusuf ise nispeten ufak tefek olmasına rağmen oldukça atılgan biriydi. Kolay
kolay bir şeyden çekinmezdi. Üstelik uçak da dahil olmak üzere akla gelebilecek
her türlü aracı kullanabilme gibi bir özelliği vardı.”
Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın avukatlığını
yapan Halit Çelenk’in karısı Şekibe Çelenk, Yusuf’un bir gömleğini, Sinan
Cemgil’den Deniz’e kalan o meşhur parkayı saklıyor eski bir bavulun içinde. O
parkaya baktıkça, “çocukları” hatırlıyor; Çelenk ailesini ziyaret edişlerini,
ateşli konuşmalarını, duruşma günlerini, hapishane günlerini, idamlarını,
gençliklerini... Ve bir kez daha “Yok yere öldürüldüler” diyor Şekibe Hanım,
parkayı bavula koyarken...
(Birgün, 7.5.2004)
P.S.:Birgün'de gençlik sayfasını yaptığımız zamanlar...
zaten hemen akla gelen Halit Çelenk'le değil Şekibe Çelenk'le konuşmak daha iyi
bir fikir gibime geliyor. Şekibe teyze biraz hasta ama yine de
"Tamam" diyor. çok fazla konuşmuyor, bildik şeylerden söz ediyor.
yeni bir şey yok... (zaten o yüzden söyleşi gibi değil, haber olarak veriyoruz
eldeki malzemeyi). derken "Sana bende kalanları göstereyim" deyip
yatak odasına gidiyor. bir bavul... bavulda Deniz'in parkası, Yusuf'un -yanlış
hatırlamıyorsam mor renkli- bir gömleği... fotoğraf çekmek için salonun
ortasına güzelce yayıyoruz. Şekibe teyzenin gözleri yine doluyor. ben de bir
acayip oluyorum parkayı elimde tutarken. hayatın "özel günler"
listesine atılmış bir büyük çizik...