
koşu bandı denilen icada inanacak mıyız, inanmayacak mıyız? iki gündür bunun temel bir medeniyet sorusu olduğunu düşünüyorum. koca koca göbeklerimizle (benimki biradan), yağlı yağlı kıçlarımızla var olmaya çalışmanın haz deryalarında atılan kulaçlarla eş olmadığını nasıl bilebiliriz ki yaşamadan? ama tabii belki de koşu bandına çıkanlar sadece kendilerini iyi hissetmek istiyorlar. "koşmanın da sahtesi var işte" de denilebilir o ayrı.
"başka türlü bir dünya mümkün" lafına öteden beri gıcık olurum. her şeyin başka türlüsü mümkündür ama dünyanın değil;
dünya esasen olduğu gibi kalır, sen başkalaşabilirsin elinden gelirse. başka türlü bir sen, ben belki mümkün olur ama işte kararımızı vermemiz gerek; koşu bandına çıkacak mıyız, çıkmayacak mıyız? iş burada bitse, çözmesi kolay olurdu elbette. o kararı vermek esas olarak göt/göbek isteyen! (ben? prensip olarak çıkmam koşu bandına. ama bir takım kararlar vermek için yeterince götlü göbekliyim. sanırım! emin değilim!)
1 Mayıs'ta Taksim'de, Kazancı'nın orada, polisin yuvarlağının içinde, tam the Marmara'nın önünde, kafamı kaldırınca koşan insanlar gördüm. bildiğin fitness salonu, bildiğin koşu bandı, bildiğin insan. bir yandan koşup bir yandan aşağıya bakıyorlardı...